menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Nemrut, İbrahim ve tarihimizde bir çiğköfte vakası  

156 0
19.05.2024

İslam dünyasında, Arap dilinde bir dünya tarihi yazmaya teşebbüs eden ilk tarihçi mi desem, alim mi desem, müfessir mi desem, muhaddis mi desem, fakih mi desem, galiba bütün bunları bünyesinde barındıran ilk şahsiyet “Taberi” diye bilinen Ebu Cafer Muhammed bin Cerir bin Yezid el-Taberi’dir. 839 ile 923 yılları arasında yaşamış, İranlı bir alimdir. “Tarixa Taberi” diye bilinen “Milletler ve Hükümdarlar Tarihi” beş ciltlik devasa bir eserdir. Vakti zamanında Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları arasında çıkanı var bende. Büyük bir hikaye derleyicisidir Taberi. Anlatmaya başladığı her hikayesine, o hikayeyi kimden duyduğunu belirterek anlatır, bütün referansları şahsiyetlerdir anlayacağınız.

ALDI TABERİ

Bu hikâyeyi Taberi’ye “Hasan bin Yahya söylemiş, ona ve arkadaşlarına Abdurezzak” anlatmış, “ona da Zeyd bin Eslem’den Ma’mer nakletmiş” ki hikaye şöyle:

Babil diyarına bayram gelir gelmez zengin fakir, çoluk çocuk, torun torba, küçük büyük, kadın erkek, fakir zengin yıkanır arınır, taranır paklanır, giyinir kuşanır, süslenir püslenir bayram yerine koşardı. Şehir bir anda boşalır, herkes aynı yere giderdi. O gün bayramdı. Bayram yerine gidenler sadece ahali değildi; putların hizmetkarları da o gün işini bırakmış bayram yerine gitmeye hazırlanıyorlardı.

İçlerinden bir İbrahim var, o bayram yerine gitmeye pek gönüllü değildi. Gece yıldızlara bakmış, bayram yerine gitmemeye karar vermişti. “Haydi sen de gel ya İbrahim, bayrama gidelim” dedi akranları, “Ben yıldızlara baktım gece, rahatsızım biraz, kendimi iyi hissetmiyorum bugün, siz gidin ben gelmeyeceğim” dedi.

Aslında İbrahim hasta falan değildi. Fırsat kolluyordu.

“Gelmiyorsan madem, dışarı çık, kapıları kilitleyeceğiz” dedi puthane hizmetçileri ona. İbrahim dediklerini yaptı, dışarı çıktı, kapılar sıkıca kapatıldı, hizmetkarlar da bayram yerine gitti. Herkes gidince İbrahim, kendi kendine dedi ki:

“Kapatın kapıları bakalım. Sıkıca kapatsanız da kapıları kilitleseniz de tekrar içeri girer o putları teker teker kırar, paramparça ederim.”

En son çıkan iki hizmetkar, İbrahim’in ağzından çıkan bu sözleri işittiler ama pek önem vermediler, “Delidir bu çocuk, kendi kendine konuşuyor” dediler, diğerlerinin arkasına takılarak onlar da gitti.

Bekçiler, hizmetkarlar uzaklaşınca oradan, İbrahim puthanenin anahtar deliğinden mi girdi, nereden girdi bilinmez ama puthaneye girdi. Elinde bir balta vardı. Önce teker teker putların önünden geçti. Hepsinin önünde türlü türlü yiyecekler vardı.

Kâfirin bir adeti vardı. Bayram günü ne pişiriyorlarsa, Büyük Putun payını ayırırlardı. Her putun önüne de o gün pişen yiyeceklerden koyarlardı. Akşam bayram yerinden döndükten sonra, putların önündeki yiyecekleri iştahla yerlerdi; o yiyecekler “ilahların bakışıyla bereketlenmişti” çünkü. İbrahim putların arasında dolaşmaya başladı. Teker teker isimlerini sordu. Sorduğu hiçbir soruya hiçbir puttan cevap alamadı. Sonra döndü onlara, “Niye sorularıma cevap vermiyorsunuz? Önünüze konan bu yiyeceklerden neden yemiyorsunuz?” diye sordu. Tekrar cevap almayınca onlara dedi ki:

“Tabi cevap veremezsiniz. Çünkü putsunuz. Söyleyin bakalım bana, madem sorularıma cevap veremiyor, yemek bile yiyemiyorsunuz, bu koca ahaliye, bu büyük kavme nasıl ilahlık yapacaksınız?”

Baltayı sağ eline aldı. Girişti putlara. Kiminin başını uçurdu, kiminin ayağını kolunu kesti, kimini belinden ikiye ayırdı, kiminin kafasını yardı, kimini devirdi yüzüstü bıraktı, kimini sırtüstü uzatarak un ufak etti. Put kırma işi bittiğinde yorgun düşmüştü, ilişmediği Büyük Putun önünde durdu. Büyük Put bütün azametiyle som altından bir tahtın üzerinde oturuyordu. Mücevherlerle, yakut ve zümrütlerle öylesine ışıldıyor, öylesine zengin bir hava yayıyordu ki puthaneye, İbrahim durup bir süre onu seyretti. Yaklaştı ona İbrahim, elindeki baltayı boynuna astı. Yorgun argın dışarı çıktı sonra, puthanenin kapısını bekçilerin kapattığı şekilde kapattı, kapının eşiğine oturup beklemeye başladı.

Bayram şenlikleri akşama doğru bitti, herkes bayram yerinden evlerine döndü, puthane hizmetkarları içeri girer girmez karşılaştıkları manzara karşısında deliye döndüler. Ne olmuştu böyle, dünyanın sonu mu gelmişti. Feryat figan hemen Nemrut’a koştular.

Onun adı Nemrut Köş bin Kenan bin Ham bin Nuh’tu. Yeryüzünde yaşamış ilk cebbardı o.

Puthane hizmetkarları korku ve heyecanla Nemrut’un huzuruna vardılar, korka korka “Putların alayı kırılmış” dediler. Nemrut, kulaklarına inanamadı, hemen fırladı yerinden puthaneye gitti, karşılaştığı manzara dehşet vericiydi. Esip gürlemeye başladı, “Bunu yapan kimse, tez elden bulup bana getirin,” dedi. O sırada, çıkarken İbrahim’in dediklerini duymuş olan iki bekçi öne atıldı, “İbrahim diye bir gencin, putlarınızın tümünü kıracağım dediğini işittik,” dediler Nemrut’a. Her ne kadar kafirse de Nemrut, iki kişinin şahitliği olmayınca hüküm vermezdi. “Tez getirin onu bana, söylediklerini duyanlar da şahitlik yapacak, ona cezaların en büyüğünü vereceğim,” dedi. İbrahim, Vezir’in oğluydu, tutup huzura getirdiler. Nemrut kızgınlıkla sordu:

“Bunu ilahlarımıza sen mi yaptın ya İbrahim?”

İbrahim kendini savundu:

“Hayır, ben yapmadım. Bunu putların en büyüğü yaptı. Konuşabiliyorsa eğer ona sorun, o size gerçeği anlatır” dedi.

Nemrut iyice sinirlendi:

“Sen de biliyorsun ki onlar konuşamazlar” dedi.

Bunun üzerine İbrahim şunları söyledi:

“Madem putlar konuşamıyor, o halde kimseye faydası olmayan, kimselere zararı dokunmayan şeyleri neden İlah yapıp tapıyorsunuz?”

Nemrut, bunun üzerine putları kırmış olanın İbrahim olduğuna kanaat getirdi ve öfkeyle bağırdı:

“Bunu derhal cezalandırın, işkence edin bu densize” dedi.

İbrahim o sırada peygamberliğini ilan etti. Ahaliyi Hakk’a çağırdı. Ahali ona, “Atalarımızın dininden çıkın mı diyorsun bize ya İbrahim?” diye sordu. İbrahim, “Atalarınız da sizin gibi sapkın bir dinin mensuplarıydı” cevabını verdi. Bunun üzerine Nemrut, “Senin ilahın ne yapıyor, söyle bana ben da aynısını yapayım,” dedi. İbrahim, “Benin Rabbim hem diriltir hem de öldürür” dedi. Nemrut buyruk verdi, zindandan iki kişi getirdiler. Birisini öldürdü, ötekinin de ellerini çözüp serbest bıraktı ve İbrahim’e, “Ben de diriyi öldürdüm, elleri bağlı olanı da bağışladım, salıverdim, ona yeni bir hayat verdim” dedi. Bunun üzerine İbrahim Nemrut’a, “Benim Rabbim güneşi doğudan getiriyor, sen de onu Batıdan getir” dedi. İşte Nemrut’un çaresiz kaldığı an bu andı, cevap veremedi, sustu, adeta dili tutuldu. İbrahim bunun üzerine ahaliyi tekrar Hak yoluna davet etti. Ama herkes Nemrut’tan korktuğu için kimse dediğini yapmadı. Nemrut buyruk verdi; “Çabuk bunu zindana atın” dedi.

İbrahim uzun süre kör karanlık bir zindanda bir başına kaldı. Elleri ayakları bağlanmıştı. Bir süre sonra Vezir olan babası Azer öldü. Nemrut da onu öldürmeye karar verdi. Ama öyle kolay bir ölüm........

© Habertürk


Get it on Google Play