'Deadpool & Wolverine': Stand-up eşliğinde dövüş filmi
‘Deadpool’ (2016) ve ‘Logan’ (2017), benim gözümde 2000’li yılların en iyi süper kahraman filmleri arasında yer alırlar. ‘Deadpool 2’ (2018) onlar kadar iyi olmasa bile belirli bir derinlik vadeder; karakter ağırlıklı dramatik yapıya sadık kalarak ilk filmin anlamını geliştirir.
Söz konusu üç filmin mirasından yararlanmak isteyen ‘Deadpool & Wolverine’i artistik nitelik olarak onların yanına koymam maalesef mümkün değil. Kan, şiddet, dövüş sahneleri, mizah duygusu, özel efekt ve eğlendirme konusunda çok iddialı; hikâye olarak ise aynı derecede iddiasız bir Marvel kokteyli bekliyor seyircileri.
Amacın bir Deadpool – Wolverine füzyonu olduğu çok belli. Ama filmde iki süper kahramanın dünyasının ortak bir zeminde kesiştiği söylenemez. ‘Deadpool & Wolverine’i, ‘Deadpool 3’ olarak değerlendirmek mümkün. Sonuçta, ilk iki Deadpool filminin apaçık bir devamı duruyor karşımızda. Wolverine cephesinde ise her şeyin yeniden başlatıldığı ‘reboot’lara daha uygun bir durum var. Mezarlık sahnesi ve sürpriz karakterlerden birinin varlığı itibarıyla ‘Hayır, biz aynı zamanda ‘Logan’ın devamını seyrediyoruz’ diye iddia edenlere itiraz edemem. Ama ‘Logan’ ruhunun zerresi dahi yok bu filmde… Belli ki bu yüzden Wade Wilson / Deadpool (Ryan Reynolds), ‘Logan’a saygısızlık etmemekten söz ediyor filmin başında. Son tahlilde, James ‘Logan’ Howlett / Wolverine’in misafir kahraman olarak Deadpool dünyasında boy gösterdiği bir film seyrediyoruz.
Hikâyeyi, Deadpool ile Wolverine’in kendilerinin de içinde yer aldıkları paralel evrenleri yok olmaktan kurtarmaya çalışması olarak özetleyebiliriz. Alt metinlerde ise aslında kendi ruhlarını kurtarıyorlar. Deadpool, filmin birçok yerinde öncelikli amacının arkadaş grubundan oluşan alternatif ailesini kurtarmak olduğunu söylüyor zaten. Yaşadığı Dünya-10005 adı verilen paralel evrende sahip olduğu arkadaş çevresinin yanı sıra geleceğe dair bir aşk umudu da taşıyor. Kaldı ki, kiralık katilliği ve kostümünü bırakıp oto satıcısı olmuş durumda. Özetle, ilk filmde karşımıza kötü adam olma idealiyle çıkan Wade Wilson, nerdeyse Arzu Film hikâyelerini andıran naif bir sevgi dünyasının özlemiyle yaşıyor. Hayatının anlamını tek fotoğrafa sığdırmış durumda. Özetle, Wade Wilson, sevginin, arkadaşlığın süper kahraman olmaktan daha önemli olduğunu biliyor ve o yüzden harekete geçme ihtiyacı duyuyor. Wade Wilson’ın filmin ilk bölümünde yaptığı ‘resmi başvuru’yu ve nasıl reddedildiğini unutmamak gerek. Komik olduğu kadar hüzünlü bir sahne ve süper kahraman olmayan arkadaşlarına niye o kadar bağlı olduğunu gösteriyor. Filmin ilerleyen bölümlerinde Avengers üyeleriyle yaşadığı deneyimlere de bu sahneden bakmamız gerekiyor.
Wolverine cephesinde ise karanlık bir iç dünya bekliyor bizi. Nihilizmin zirvesinde dolaşan, yaptığı vicdan muhasebesi sonucunda kendini yargılayan Wolverine’in teselliyi içki şişelerinde aramaktan başka bir amacı........
© Habertürk
visit website