Kılıçdaroğlu neden kaybetti?
Dün gece Cumhuriyet’in 100. yılında yapılan genel seçimlerde Recep Tayyip Erdoğan girdiği 16. seçimden de galibiyetle çıktı.
21 yıl iktidarda kalmanın yarattığı yıpranmışlık, yüksek enflasyon, hayat pahalılığı ve 50 bini aşkın insanımızın hayatını kaybettiği deprem felaketine rağmen Erdoğan tıpkı 2018’de olduğu gibi yüzde 52’den fazla oy alarak bir kez daha seçilmeyi başardı.
Oysa çok değil daha 2 hafta önce muhalefette “Bu sefer kesin biz kazanıyoruz” düşüncesi hakimdi.
Peki neden böyle oldu?
Filmi biraz geriye saracağım.
Bundan tam 2 sene önce, henüz ortada ne 6’lı Masa ne de Kılıçdaroğlu’nun adaylığı söz konusu değilken CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun yakın kurmaylarından önemli bir isimle yaptığımız sohbeti dün gibi hatırlıyorum.
“2023 seçimlerinde aday değil sistem oylanacak. Halkımız otoriterlik ile demokrasi arasında bir tercih yapacak. Adayın kim olacağının hiçbir önemi olmayacak. Şöyle bir formül düşün; Kılıçdaroğlu yanına Akşener’i, Babacan’ı, Davutoğlu’nu Karamollaoğlu’nu alarak kameralar karşısına geçecek. Hep birlikte parlamenter sisteme geçmeyi önerecekler. Her biri hükümette yer alacak. Babacan ekonomiden sorumlu olacak. Böylesi bir formülde adayın kim olacağı mühim değildir. Kemal Bey de aday olabilir. Seçimi garanti kazanırız” demişti.
Bense lider ve kimlik odaklı bir siyasetin egemen olduğu Türkiye’de bu formülün tutmasının çok zor olduğunu anlatmıştım.
Fakat o çok kararlıydı. Zaten geçen iki yıl içinde bu planı adım adım hayata geçirdiler.
Ve dün gece bu planın başarısızlığı tescillendi.
28 Mayıs 2023 seçimleri sonucunda iki yıldır dillendirilen pek çok tez çöktü.
“Aday değil sistem önemli” tezi çöktü.
“Halk otoriterlik ile demokrasi arasında demokrasiden yana bir tercih yapacak” tezi çöktü.
“En çok oyu alacak aday Kılıçdaroğlu’dur” tezi çöktü.
“Tencerenin deviremeyeceği iktidar yoktur” tezi çöktü.
Peki Kemal Kılıçdaroğlu bu seçimi neden kazanamadı?
Üstelik halkın ağırlıklı çoğunluğu mevcut hükümetten şikayetçiyken, AK Parti oyları 2002 seviyesine gerileşmişken neden başaramadı?
Farklı başlıklar altında bakalım…
ADAY YANLIŞTI VE KİLİT SEÇMEN HDP DEĞİLDİ
Bu seçim bir kez daha gösterdi ki Türkiye’de sosyo-politik olarak yaklaşık yüzde 35 sol, yüzde 65 sağ seçmen var. (CHP artı Emek ve Özgürlük İttifakı’nın toplam oyu da yüzde 36 ediyor. Gerisi sağ partiler.)
Seçmen yüzde 50 muhalefet yüzde 50 iktidar şeklinde bölünmüş değil.
Muhafazakarların sayısı sekülerlerden, milliyetçilerin sayısı liberallerden, güvenlikçi politikaları destekleyenlerin sayısı özgürlük ve demokrasiyi önceleyenlerden, PKK’ya karşı olanların sayısı HDP’ye oy veren veya varlığından rahatsız olmayanlardan fazla.
Böylesi bir sosyo-politik tablo içinde muhalefetin seçim kazanabilmesi için, milli meselelerde tavrı net, sağ-muhafazakar kesimden de oy alabilecek, özellikle de AK Parti’ye kızan kararsız seçmeni cezbedecek bir ismi aday göstermesi gerekiyordu.
Yani kilit seçmen HDP seçmeni değil, AK Parti’den kopma potansiyeli taşıyan seçmendi. Bunu hem 2018 Genel seçim sonuçlarına hem de 2019 yerel seçim sonuçlarına bakarak anlamak mümkündü.
Nasıl mı?
2018 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde Tayyip Erdoğan yüzde 52,38 oy almıştı. Karşısındaki 5 muhalif adayın toplamı ise 47,62 idi. İçinde Selahattin Demirtaş’a oy veren HDP seçmeni de vardı.
2019 Yerel Seçimleri’nde de büyükşehirleri Millet İttifakı kazansa da Cumhur İttifakı’nın Türkiye geneli oyu yüzde 51,67’di.
Yani muhalefetin büyük şehirleri kazanmış olması Türkiye genelini de kazanacağı anlamına gelmiyordu. HDP’nin desteklediği adayın garanti kazanacağı anlamına hiç gelmiyordu.
2023 seçim sonucunun Erdoğan aleyhine değişmesi için daha önce ona oy veren yüzde 51-52’lik seçmenin bir bölümünün........
© Habertürk
visit website