Filistin ve iklim davaları nasıl birleşti
Harrison Ford’un Amerikan üniversitelerinde Filistin direnişine geçen öğrencilere destek verip, “Çekilin onların yolundan” diye otoriteye ayar verdiği haberi asparagas çıktı. Daha doğrusu sosyal medyada yayılan o konuşma 2019’a ait; iklimi kurtarmak uğruna otoriteye başkaldıran genç kuşaklara Birleşmiş Milletler kürsüsünden gönderilen bir methiye. Uluslararası çapta teyitçiler “Harrison Ford’un kampüs işgalcilerine destek verdiği doğru değil” satırlarını düşmek için birbiriyle yarıştı, anlaması çok zormuş gibi ekran görüntüleriyle geçmişe dair kanıtlar döşenildi. Aktörden bir açıklama gelmedi. Ama ne gam; Ford’un övdüğü iklim aktivistlerinin çoğu zaten Gazze kıyımının başından beri, İsrail’in yanında hizalanan Batı güçlerine karşı cephede. Greta Thunberg’in kefiyesinde ve “işgal altındaki topraklarda iklim adaleti olmaz” retoriğinde de sembolleştiği üzere…
Neo-sömürgeciliğe karşı küresel adaleti savunan hareketlerin Filistin ve iklim ekseninde ortaklaşması kaçınılmazdı, nitekim koalisyon uç vermeye başladı. Amerikan üniversitelerinden İngiltere ve Belçika’daki kampüslere, Filistin soykırımına karşı kurulan isyan kampları ile iklim aktivistlerinin eylem tecrübesi birleşiyor. Sol akademi ve entelijansiyanın bakış açısıyla "neo-kolonyalizm" dalgasının unsuru olarak İsrail saldırısı, küresel adalet savaşında güçleri bileştirip entegre ediyor. Başta ABD, İsrail’in kendini savunma hakkı bahanesiyle insan kıyımına arka çıkanlar da, fosil yakıtları ve silahlarıyla gezegeni yaşanmaz geleceğe sürükleyenler de Küresel Kuzey’in aynı hegemonyacı güçleri.
ÇEVRESEL NAKBA VE SOYKIRIMIN KARBON AYAK İZİ
Böylece İsrail’in “soykırım” (genocide) suçuyla “ekokırım” (ecocide) suçu da birleşiyor. Çünkü İsrail, Gazze’de 35 bin cana kıyıp görülmemiş bir yıkıma yol açmakla kalmıyor, bombalarıyla saçtığı karbon iklimi boğuyor. İsrail zaten yıllardır Filistinlilerin yaşam alanlarını, suyunu kasten zehirleyerek, sürgüne zorlamak için temiz içme suyu kaynaklarını Yahudi yerleşimlerine yönlendirip sömürerek, zeytin ağaçlarının kökünü kurutarak “çevresel apartheid” uyguluyor, ekolojik hasarla insan haklarını ihlal ediyor - ta 10 yıl önceki bir raporda “Çevresel Nakba” diye alarm verilen bir olgu. 1948’de İsrail’in kurulmasıyla 750 bin Filistinlinin topraklarından sürülmesi “felaketine” (Nakba) göndermeyle.
Amerikalı matematikçi ve iklim aktivisti David Klein’ın makalesinde belirttiği üzere şimdi de “Soykırım, iklim krizinin ateşini tutuşturuyor”. Klein’a göre, soykırıma karşı Filistin’le dayanışma yalnızca Filistin’in kurtuluşu için değil, aynı zamanda gezegeni emperyalizmden ve kapitalizmin aç gözlü çevre katliamından korumak için kalıcı koalisyonlar oluşturma zemini hazırlıyor.
Bırakın soykırımı, UNDP raporuna göre İsrail’in sadece işgali bile Filistintilerin güvenli bir çevrede yaşam hakkını elinden alıyor. İsrail saldırıları öncesi Gazze’de yeraltı sularının yüzde 97’si içilemez durumdaydı ve yine Gazze nüfusunun yüzde 71.5’i gıda güvenliğinden yoksun yaşıyordu; yüzde 65’i katıksız yoksulluk içindeydi. Savaş ise açlıktan ölümün kıyısına sürükledi.
Filistinlilerin yaşam hakkı savunmasıyla iklim kaygılarının bileştiği ilk kıvılcım, geçen aralık ayında Dubai’deki COP28 İklim Zirvesi’nde çaktı. İklim adaleti için zirvede buluşan gruplar “derhal ateşkes” talebini ilk kez orada seslendirdi. İklim cephesi olarak “Nehirden denize özgür Filistin” sloganını ilk kez orada yükseltti. #NoClimateJusticeWithoutHumanRights sosyal medya kampanyasında vurgulandığı üzere Gazze’de savaş devam ederken iklim adaletini kovalamak imkansızdı.
Uluslararası insan hakları avukatı ve feminist iklim aktivisti Kavita Naidu şunu dile getiriyordu: “İklim adaleti, sömürgecilik, emperyalizm, kapitalizm, patriyarka ve........© Habertürk
visit website