Kendinizi değersiz hissetmenizin asıl sebepleri
Günümüz insanı kendini geliştirmek, üretken olmak, sosyal ilişkiler kurmak ve bunları sürdürmek için sürekli bir yarışın içinde. Ancak bu yarışta en çok ihmal edilen kavram, bireyin özdeğeri yani özgüvenidir. Özgüven sadece “kendine inanmak” değildir; kişinin kendini değerli, yeterli ve kabul edilebilir hissetmesidir. Bu duygu çocuklukta filizlenir, ergenlikte şekillenir ve yetişkinlikte ya büyür ya da sessizce kırılır.
Ancak birçok yetişkin, özgüveninin neden sarsıldığını ya da yerle bir olduğunu anlayamaz. Çünkü özgüven eksikliği çoğu zaman yüksek sesle değil, içsel sessizlikle büyür. Psikolojik travmalar, sosyal beklentiler, ebeveyn tutumları ve olumsuz düşünce kalıpları, özgüvenin sessiz katilleri haline gelir.
İş hayatı, ekonomik kaygılar, ebeveynlik sorumlulukları gibi günlük hayatın getirdiği süreğen stres, özgüveni zamanla aşındırır. Özellikle tükenmişlik sendromu yaşayan bireylerde, “yeterince iyi değilim” hissi baskın hale gelir.
Araştırmalar, sürekli baskı altında yaşayan bireylerin, başarılarını küçümsediğini, başarısızlıklarını ise kişisel yetersizlik olarak yorumladığını gösteriyor. Bu içsel algı bozulması, bireyin benlik saygısını doğrudan hedef alır.
Uzun süren bir fiziksel hastalık ya da sevilen birinin kaybı, sadece hayatı değil, kişinin kendine dair algısını da değiştirir. Özellikle yas süreci sağlıklı işlenmediğinde, kişi hem duygusal hem de fiziksel gücünü kaybetmiş gibi hisseder.
Bu noktada “neden ben” sorusu, bireyin kendi varlığını suçlamasına neden olabilir. Oysa bu........
© Haberton
