Ölüsünü Seven, Dirisini Görmezden Gelen Ülkücülük
Türk milliyetçiliği, Türk-İslam ülküsü ya da muhafazakâr siyaset… Bu kavramlar bir zamanlar bedel ödemiş, hayatının en üretken dönemini ülküsü uğruna harcamış idealist insanların omuzlarında yükseldi. Ancak bugün gelinen noktada manzara ibretliktir: Ülkücünün canlısı değil, ölüsü makbuldür.
Seçim dönemleri yaklaşınca, sosyal medyada ve kürsülerde hep aynı görüntüleri izliyoruz. Bir fotoğraf paylaşılır: “Falanca fiş mekancı rahmetli olmuş ülkücünün mezarı başındayız…” Yanında takım elbiseli siyasiler, elinde karanfil. Paylaşımın altında binlerce beğeni, “Ruhu şad olsun” mesajları.
Ama bu ülkü uğruna hâlâ dimdik duran, yıllarca hapishane köşelerinde çile çeken, emeğiyle var olmaya çalışan yaşayan idealistlere kim dönüp bakıyor? Kim onların kapısını çalıyor, kim dertlerini dinliyor?
Geçmişten birkaç çarpıcı örnek:
• 12 Eylül sonrasında yıllarca zindanlarda çürüyen ve çıktıktan sonra maddi-manevi yalnız bırakılan binlerce ülkücü… Pek çoğu sessizce hayata tutunmaya çalıştı. O günlerin çilesini çeken bu insanlar, siyasi vitrin........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d