Anayasal Süreçler 3: Zor Zamanların Anayasası 1921
Cumhurbaşkanının periyodik hale gelen anayasayı değiştirme krizi tutunca, koro içinde yer alan Meclis Başkanı özgürlüklerin genişletilmesini amaçlayan ve 1921 anayasasını örnek alacak bir anayasa yapılması hakkında siyasal parti liderlerini ziyaret ederek liderlerin görüşlerini sordu. Bu ziyaretlerden hemen sonra da Cumhurbaşkanı devleti yeniden kurmak niyetinde olduklarını ve bu nedenle mevcut anayasayı tümüyle değiştirmek niyetinde olduklarını açıkladı. An itibarıyla nasıl bir devlet kurulacağının ve özgürlüklerin nasıl genişletileceğinin somut ilkeleri belli olmadığından gözler dile getirilen 1921 anayasasına çevrilerek, anayasanın hangi özellikleri nedeniyle örnek alınacağı üzerinde fikir yürütülmeye başlandı.
Her şeyden önce, ifade edilmelidir ki; devletin yeniden kurulacağı bir anayasanın yapılması, mevcut anayasanın tümden değiştirilmesi demektir ve bu görev her hal ve şartta bir kurucu meclis görevidir. İkinci olarak; bugün yapılacak bir anayasa için, olağanüstü şartları kısmen düzenlemek üzere ortaya çıkarılan ve hatta tam bir anayasa bile olmayan bir hukuk metni, günümüz Türkiye’si için lafzen ve ruhen örnek teşkil edemez. Bu durumu ünlü hukuk profesörlerinden Vedat Raşit SEVİĞ hocamızın deyişi ile açıklarsak “bir ülkenin anayasası o ülkenin geçirmiş olduğu siyasal tarih süreçlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bu nedenle de anayasa yalnızca onun metninde yazan maddelere bakılarak anlaşılamaz, anayasa metni geçirilen siyasal tarih süreçleri ile birlikte değerlendirilmelidir”. Bu kapsamda 1921 anayasasını yorumlayabilmek için, hiç olmazsa kuruluşun önemli dönemeçlerini değerlendirecek bir okuma yapmamız gerekir. Bu dönemeçlerde ilk gözümüze çarpanlar:
a) 1921 anayasası ilan edilmemiş bir devletin açılan Büyük Millet Meclisi üzerinden devletin fiilen kurulduğunun ilan edilmesidir.
b) Büyük Millet Meclisi, yeni devletin tanınmasını sağlamak, ulusal kurtuluş savaşını yürütmek, uluslararası müzakerelerde taraf olmak ve kurulacak devletin varlığını pekiştirmek üzere adına Teşkilatı Esasiye Kanunu dediği bir anayasa kabul etmiştir.
c) Teşkilatı Esasiye Kanununu ile modern anayasaların tümünde yer alan devletin Kurumsal yapısı oluşturulmamış, kişinin hak ve özgürlükleri düzenlenmemiş ve Yargısal konular ele alınmamıştır. Bu yönüyle geçici bir düzenleme niteliğinde bir hukuk metnidir.
d) O dönemde bile modern anayasacılık açısından belirgin olan kuvvetler ayrılığı ilkesinin öngörülmediği görülür.
e) Bununla birlikte, Anayasa’da yer almayan bazı hususlar ve devletin kurumsal yapısının ilk şekillendirilmesi için ilk aylarda çıkarılan çok önemli 3 yasada ele alınmıştır. Bunlar; 2 Sayılı Hıyaneti Vataniyye Kanunu, 3 Sayılı İcra Vekillerinin Sureti İntibahına Dair Kanun ve 18 Sayılı Nisabı Müzakere Kanunudur.
Hıyaneti Vataniyye Kanunu ile Büyük Millet Meclisinin kararlarına uymamanın müeyyideleri belirlenirken, İcra Vekillerinin Sureti İntihabatına Dair Kanun ile bütünleşik haldeki meclis yapısından nasıl bir yürütme çıkarılacağı, 18 sayılı yasa ile de bugün çoğu maddesi meclis içtüzüğünde yer alan müzakere karar süreçleri ve şartları düzenlenmiştir.
Fransız ihtilali sırasında kurulan konvansiyon meclisi örneğinde olduğu gibi dünya tarihinde nadiren görülen konvansiyonel (bütünleşik) meclis yapısı anayasada kesin hükümlerle yer almıştır. Nitekim anayasanın ikinci maddesinde “İcra kudreti ve teşri (yasama) salahiyeti, milletin yegâne ve hakiki mümessili olan Büyük Millet Meclisinde temerküz eder”. Üçüncü maddesinde, “Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve hükümeti “Büyük Millet Meclisi Hükümeti unvanını taşır” Dokuzuncu maddesinde ise; “ Büyük Millet Meclisi Reisi vekiller heyetinin de reisi tabiisidir” denilmekle bütünleşik meclisin şekli belirlenmiştir. Hatta, kimi zaman yargı yetkisi dahi, birinci derece mahkemesi sıfatıyla, Büyük Millet Meclisi tarafından kullanılmıştır.
1921 anayasası; Türk Hukuk Tarihi açısından önemli bir yer işgal etmektedir. Ancak yine de, hukuk bilimi açısından hem şekil hem de içerik olarak eksiksiz bir anayasa olarak nitelendirilemez. İlan edilmemiş bir Türk Devletinin, İcra Vekilleri Heyetinin uygulama programı olarak çok sert esen Bolşevizm rüzgarına, güçlü bir halkçılık programı ile karşılık verilmesinin metnidir.
Neden mi?
Çünkü; hükümetin Meclis genel kuruluna bir icra programı sunması, her şeyden önce İcra Vekilleri Heyetinin parlamenterizmde olduğu gibi meclis-hükümet ilişkilerinin devam ettiğinin kabul edilmesi anlamına gelirdi ki, Dr. Tevfik Rüştü (Aras)’ın belirttiği üzere birinci meclis bir konvansiyon meclisi olduğuna göre, yasama ve yürütme erkleri, meclisin kendisinde mündemiç olarak “Bizim karşımızda bir hükümet........
© Habererk
visit website