Ömür boyu nafaka, gençlik boyu okul!
Bu memlekette –aşağı yukarı- her üç kişiden biri öğrenci!
İlk-ortaöğretim ve üniversite öğrencisi…
Bunların kahir ekseriyeti de, okula gidip gelen öğrenci.
Fiziki öğrenci!
Mecburi eğitimin süresi ne kadar uzun olursa, o kadar iyi olacağı düşünülüyor, zannediliyor.
Bundan dolayı da süre sürekli olarak arttırılıyor.
Bizim zamanımızda beş yıldı mecburi eğitim, 28 Şubatçılar geldi, “imam hatip okullarını bitirmek için”, meslek eğitimini bitirmeyi de göze alarak, kesintisiz sekiz yıla çıkarttı.
Sonra…
AK Parti iktidarı geldi.
Bitirilmek istenilenleri kurtarmak için adımlar attı.
Güzel adımlar attı…
Katsayı haksızlığını ortadan kaldırdı, eğitimi kesintili hale getirdi.
Bunu yaparken de mecburi eğitimin süresini 12 yıla çıkarttı.
İşte bu hiç iyi olmadı!
Kesintili, mecburi 12 yıl!
Beş, Sekiz, Oniki…
Allah muhafaza; “eğitimin kalitesi daha da artsın” diye, bir uzatma daha yapılırsa, 16 yıla mı çıkartılacak mecburi eğitim?
Yok, o kadar da olmaz herhalde.
Ancak bu kadar olur!
Tarihimize baktığımızda, bugün başarılarıyla, zaferleriyle övündüğümüz şanlı büyüklerimizin, 18 yaşına geldiklerinde, ilim, irfan, meslek, aile hayatlarında hayli ilerlemiş vaziyette olduklarını görüyoruz…
Şimdilerde, 18 yaş, “Mecburi Eğitimi” tamamlama yaşı.
Bu 12 yıllık süre boyunca, bir sene de uzatma durumu olmuşsa, erkekler askerlik çağları geldiğinde mecburi eğitimi tamamlamış oluyorlar!
Erkeklerden çok daha önce olgunlaşan kızlar da, ileri gençlik dönemlerinde “mecburi eğitim” mezunu oluyorlar.
Bunun bir de üniversitesi var.
Şimdilerde, her yerde üniversite bulunuyor, “test kâğıdındaki” dünyanın sorusundan beş, on tanesine doğru cevap verebilen, yani 12 yıl boyunca o kadarını da öğrenebilen her öğrenci, üniversiteye kapak atabiliyor!
Nüfus başına düşen üniversite öğrencisi bakımından “Avrupa Birincisi” olduğumuzu bilirsiniz herhalde.
Böyle bir durumumuz var.
Üniversitelerin kapıları ardına kadar açık.
12 yıl mecburi eğitimden geçirilen gençlerimizin neredeyse tamamı üniversiteli oluyor.
Gençlerimize kucak açan üniversitelerimizin kaçı üniversite gibidir, kaçı “kafeterya üniversitesi” niteliğindedir, başka hesap.
Bir üniversitenin, bir işyerinin kalitesini oradan yetişenler ortaya koyar…
Üniversitelerimizin ne kadarı ilk beş yüzde, ne kadarı ilk binde…
Hangi üniversitemiz, dünyanın neresinde?
Buralara girdiğimizde içimiz iyice kararıyor.
Mezunlara baktığımızda da, öyle.
Çok sıkıntı verici bir tablo ile karşı karşıya kalıyoruz.
Bizim alanımız iletişim.
Bunun fakültesi de var malûm.
Oralarda okuyan, oralardan mezun olan, hatta oralarda yüksek lisans bitirmiş olan gençlere bakıyoruz…
İnanın, “Neredeyse Türkçe bilen yok!” desem yeridir.
Bizim zamanımızda, bırakın üniversiteyi,........
© Haber7
visit website