Savaş Gerçeği ve Zaferlerin Kökenleri
Olmaması temenni edildiği ölçüde hazırlanılan bir güç düğümü çözücüsüdür savaş. Savaşlardan korkarız, olsun istemeyiz, ama güven içinde yaşamak ve yaşatmak için savaşa mecbur kalırız. Bu yüzden, istenmeyen zorunluluk hali gelmeden önce uzun hazırlık dönemleri yaşarız. “Hazır ol cenge eğer ister isen sulh ü salah” sözü bazen nesillerin bir ömrünü alır. Savaşı yenmek, uzaklaştırmak, vs için ne kadar hazırlıklı ve başarılı olursak o derece büyük acılardan kurtarabiliriz insanımızı… Ancak, bu yazıldığı kadar da basit değildir. Savaş riski her zaman vardır; güvenlik ve barış ihtiyacı her dönem ilk sırada yer alır. Savaş riski bazı dönemlerde daha yakıcı bir gerçek olarak önümüze çıkar. Tıpkı bu dönem olduğu gibi.
2. Dünya Savaşından sonra imzalanan barış antlaşmaları ve kurulan yeni dünya düzeni daha atılan imzaların mürekkepleri kurulmadan soğuk savaşa evrilmişti. Nükleer dehşet dengesi daha sonra yanında küresel iki gücün stratejik işgalleri ve güç konsolidasyonunu bulacaktır. SSCB’nin Orta Avrupa'daki askeri işgalleri, ABD’nin Vietnam Savaşı ve her iki gücün paramiliter güçleriyle farklı devletlerin içinde yürüttükleri acımasız bir savaş SSCB’nin çözülmesine kadar devam etmiştir. Ancak, küresel liberalizasyonun mutlak zaferi olarak ilan edilen bu tek kutuplu denge bizatihi süper güç ABD tarafından ihlal edilecektir. Irak müdahalesi ve işgali ile başlayan yeni dönem dünyaya büyük acılar yaşatacak olayları doğuracaktır. Tarihin en etkileyici saldırılarından olan 11 Eylül Saldırıları sadece bir terör saldırısı değildir elbette. Dünyanın yeni dengelerinin de habercisidir. Ardından Afganistan’ın bombalanması ve işgali yeni dünya düzeninin istikrarsızlık merkezli yapısını göstermektedir. Bugün anlıyoruz ki, Arap Baharı olarak adlandırdığımız süreç aslında yeni dünya düzeninin ayak sesleridir. Bu süreç belki de Bosna Krizi ve katliamlarıyla başlayan sürecin devamıdır.
Hiç kuşkusuz ABD’nin yeni düzen kurma, yeni güç denklemi oluşturma amacıyla tahrik ettiği olaylardır. Bizi de etkileyen bu süreç halen devam etmektedir. Her geçen gün de çatışma boyutlarını artırmaktadır.
Çatışmalar, Çatışma Boyutları
Mutlak hatta tam bir kategori olmaksızın sadece zihnimizi konuya yaklaştırmak için basit bir tasnif yapacağım. Çatışmalar, savaşlar boyutlarına ve niteliklerine göre dört kategoride toplanabilirler:
1. İç çatışmalar, terörler mücadele, vekâlet savaşları
2. Küçük boyutlu savaşlar ve çatışmalar
3. Orta büyüklükteki savaşlar ve çatışmalar
4. Küresel güçlerin savaşları
1. İç çatışmalar, terörler mücadele, vekâlet savaşları
Bir ülkenin içinde veya başka bir bölgede devam eden ayrılıkçı gruplar, terör örgütleri, vekâlet savaşları ile tahrik edilen çatışmalardır. Ülkemizde yaşanılan PKK terörü ve bununla mücadele, Rusya’nın dağıldıktan sonra farklı etnik veya şiddeti araç olarak kullanan gruplar ile savaşı, Lübnan'daki İç Savaş, Sri Lanka’daki Tamil Kaplanları ile mücadele, vb. çatışmalardır. Bu çatışmaların bazıları bir şekilde sonlandırılabilir bazıları ise gelişerek, yeni boyut kazanarak bir üst kategoriye çıkabilirler. Mesela Lübnan İç Savaşı bölgesel savaşa dönüşmüş, nihayetinde Lübnan Devleti iflas etmiş, çökmüş devlete dönüşmüştür. Suriye’deki iç Savaş kısa sürede boyut kazanmış, bölgesel hatta küresel güçlerin müdahil olduğu bir savaşa evrilmiştir. Ancak, gerek bölgesel gerekse küresel güçler istisna olaylar dışında birbiriyle konvansiyonel bir savaşa girmemişlerdir.
2. Küçük boyutlu savaşlar ve çatışmalar
Bu tür çatışmalar devletler arasında belirli ölçekte meydana gelen savaşlar olduğu gibi iç çatışma veya ayrılıkçı çatışma ya da siyasi krizler sonrası yeni boyut kazanan savaşlar da olabilir. Mesela Suriye Savaşı iç çatışmadan küçük boyutlu savaşa evrilmiştir. Rusya’nın Gürcistan’a askeri müdahalesi, Çeçenistan’a müdahalesi de bu kapsamdadır.
Hatırlayacaksınız İngiltere ile Arjantin arasındaki Falkland Savaşı da bu kapsamda değerlendirilebilir. Bu kategoride bazı savaşlar daha üst kategoriye çıkabilirler. Bazıları ise kazananı belirli, daha doğrusu ya güç eşitsizliği ya da küresel sistemin güçlü olanın yanında yer alacağı savaşlardır. ABD’nin Irak’a ilk müdahalesini bu kapsamda görüyorum. İki güç arasında öylesine bir güç dengesizliği vardıki, Irak’ın Ortadoğu’da gürbüz bir devlet olması sonucu değiştirmeyecektir. Ancak, ABD’nin Irak ve Afganistan işgalleri küçük boyutlu çatışma olmaktan çıkmıştır.
3. Orta büyüklükteki savaşlar ve çatışmalar
Ukrayna Rusya Savaşını orta büyüklükte bir savaş olarak kabul edebiliriz. Ukrayna ve Rusya arasında bir eşitsizlik olsa da bir süre Ukrayna Batı ama özellikle Amerika askeri istihbarat, lojistik desteği almıştır. Ve bu savaşta elde edeceği avantajlar için Rusya Suriye’den çekilme, Esad’ı Suriye dışına çıkarma ve ABD, İngiltere ve İsrail isteklerini kabul etme aşamasına gelmiştir. Bu savaşlara geçmişteki İran Irak Savaşını katabiliriz. Petro dolarların silaha ve dinamik İran İslam Devriminin ve Irak Arap milliyetçiliğinin savaşa yönlendirilmesiyle uzun bir savaş dönemi yaşanmıştır. Her ikisi de nükleer başlıklara ve füzelere sahip olmasına rağmen Pakistan- Hindistan arasında geçen haftalarda devam eden çatışmaları da orta büyüklükte savaşlara dahil edebiliriz. Zira her iki güç kendi başlarına bırakılmayacak kadar önemlidirler. Nitekim Trump’ın müdahalesi sonucu çatışan iki taraf da ateşkes kararına uymuşlardır. Bu önem, ilk başta nükleer güç olmalarından kaynaklanmaktadır. Şuradan bir çatışan olarak kabul etmiyoruz zira bir konvansiyonel savaş silahları kullanılmıştır.
4. Büyük Savaşlar, Küresel Güçler Arasındaki Savaşlar
Bu savaşlara örnek olarak tarihteki Hollanda- İngiltere Savaşlarını, Fransa İngiltere Savaşını ve 1. ve 2. Dünya Savaşlarını verebiliriz. Küresel güçler arasındaki büyük savaşlar elbetteki diğer tüm savaşlardan farklıdırlar. Zira küresel savaşlar sonucunda yeni bir dünya düzeni kurulmakta ve geri kalan tüm dünya ülkeleri bu düzene tabi olmaktadırlar. Savaşın ikincisine gümüş madalyanın verilmediği bir savaş ekosisteminde ana süper güç ya da ana muzaffer güç en başta mağlup ettiği büyük güç başta olmak üzere dünyanın geri kalan güçlerini domine etmekte, etkisi altına almaktadır. 1500’lere kadar bu yönetme ve hakimiyeti altına alma kapasitesi dönemin ulaşım, lojistik, vb imkanları/ araçlarıyla doğru orantılı olarak gelişmekteydi. Nitekim tarihin en büyük imparatorlukları olan İngiltere ve onu takip eden ABD küresel planda güç aktarımında büyük bir kapasiteye sahiptiler. Jacques Attali de Süper Güç tanımında bu güç aktarma kapasitesine sembolik olarak deniz piyadeleri üzerinden işaret etmiştir. Bu sistemin özünü ise Daron Acemoğlu’nun işaret ettiği gibi askeri alanda daha öldürücü silahlar yapabilen inovatif kapasitesi tartışılmaz olan askeri teknolojiler oluşturmaktadır.
Çatışmaları Belirleyen Askeri Teknik Altyapılar ve Devrimler
Bugün artık biliyoruz ki, savaşın şoven bir kahramanlık olarak algılandığı çağlarda bile savaş araçlarının tasarımı, üretimi ve beşeri disiplinle kullanım eğitimleri önem taşımaktaydı. Kardeş Barışına kadar antik çağda yaşanan Hitit ve Mısır Savaşlarındaki atlı askerine yanında at arabalarının da bir silah olarak kullanılması, 2. Dünya Savaşında Heinz Guderian’ın bizatihi tankları ve muharebe sahasındaki tank harekatını bir silah olarak kullanmasına ne kadar da benzemektedir. Antik Yunan ordularındaki gelişen ve öğretiye dönüşen general konseptini bugün daha iyi anlamaktayız. Bunun zirvesi Makedon Kralı Büyük İskender ile tamamlanmaktadır. Klasik Roma orduları ise o zamana kadar alışılmadık bir sistem ve araçlarla tanımlanmaktadırlar: Savaş araçları mühendisliği. Savaş generalliği antik batıda savaş araçlarını ve doğa........© Haber7
