Ulubatlı Hasan yaşadı mı, yaşamadı mı?
Son yıllarda yazdığı eserler ve çıktığı televizyon programlarıyla göz dolduran bir tarihçimiz, İstanbul’un fethi sırasında bayrağı burçlara diken Ulubatlı nâmıyla mâruf bir neferin olmadığını, bu isimde birisinin hiç yaşamadığını, onun uydurma bir karakter olduğunu söylüyor ısrârla.
Elindeki sancağı surlara dikerken şehit düştüğüne inanılan ve bu özelliğiyle destânlaşıp millî hâfızaya yerleşen bu kahraman asker timsâli hayâlî bir varlık da olsa fethin Fâtih ve Akşemseddin’den sonra gelen en önemli figürü ve sembol şahsiyetidir hiç şüphesiz.
Millî muhayyile ve halk efkârının eseri olan bir şecâat ve kahramanlık timsâli bir müşahhas tarafından temsîl edilmese de aslâ sahte ve uydurma olamaz. Zîrâ bir toplumda ona atfedilen değerlerin karşılığı yoksa Ulubatlı Hasan gibi kahramanlar ma’şerî şuûrda yaşayamaz, millî vicdânda kendisine yer bulamaz. O yüzden de bir kahramanın hayâlî olması, onun sahte ve uydurma olduğu anlamına gelmez. Neden şöyle düşünmüyoruz: Fethin gerçekleştiği gün adı ve ünvânı bilinmese de bayrağı surlara diken bir Osmanlı neferi mutlaka vardır. Kale düşerken gözünü budaktan esirgemeyen bir serdengeçti surlara çıkmış ve göklerin gelinliğini burçlara dikmiştir. Evet, o neferin künyesi bugün bize meçhûl de olsa cihânşümul Türk muhayyilesi onu; “Ulubatlı Hasan” nâmıyla ebediyete mâl etmiştir. Vak’anüvîsler tarafından tarihin iftihar kütüğüne bu isimle yazılmasa da halk efkârı onu “Ulubatlı Hasan” kaşesiyle millî vicdâna kazımıştır.
Bir de mes’eleye şu açıdan bakalım: Bugün bu toplumun mânevî gıdalarından biri de hiç şüphesiz Mehmetçik sevgisidir. Toplum o sevgi etrafında birleşip bütünleşir. Peki, Mehmetçik geçmişte yaşamış somut bir şahsiyet midir? Ya da onu bir müşahhasa indirgemek mümkün müdür? Kesinlikle hayır. Fakat o, mücerred bir mefhûm da olsa dâima bu azîz milletin gönlünde yaşar. Olaya bu zâviyeden baktığımızda Ulubatlı Hasan isimli bir şahsın yaşayıp yaşamadığının da bir önemi var mıdır artık? O, Peygamber hadîsine ittibâ yolunda ölümsüzlüğe koşan şühedânın sembolleşmiş ifadesidir. Şehîtlere serdâr olmuş bir gazâ ve cihat kahramanıdır. Yüzyıllardan beri nesillerin rûhunu besleyen bir cesâret ve celâdet timsâlidir.
Ulubatlı Hasan, İstanbul’u fetheden askerin remzidir her şeyden önce. Peygamber övgüsüne mazhar olmuş bir ordunun içinden yalnızca bir Ulubatlı bulup çıkarmaksa, o yiğitler ocağına da haksızlık değil midir zâten? Nâmı Ulubatlı olmasa da her biri Sultân’ın nazarlarına ve tek bir el işâretine akortlu, daha elest bezminde şehâdete söz kesmiş binlerce Ulubatlı vardı o gün Osmanlı ordugâhında. Ve yine bir tanesi değil, belki binlercesi dünyasını değiştirmiştir Roma’nın îmân gülleleriyle yıkılan surları altında.
Eğer gaye, bir şahsın gerçekten var olup olmadığını tespitse tarihimizde Keloğlan isimli bir karakter de yoktur. Ve öyle biri de hakikatte hiç yaşamamıştır. O, yalnızca hayâlî bir halk kahramanıdır. Fakat o hayâlî karakter, yeri geldiğinde bizi bize anlatır. Millî duruş ve seciyemizden izler taşıdığı için zamanla gerçeklik kazanmış bulunan bu........
© Haber Vakti
visit website