menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İpten kazıktan

14 0
wednesday

Eskiler, akîbet mevt demişler. Mevt... Yani ölüm... Doğar doğmaz koşmaya başladığımız menzil... Yunus Emre'nin dediği gibi "Ana rahminden geldik pazara, bir kefen aldık döndük mezara" İnsanoğlu döneceği yeri hiç hesaba katmıyor. Şu fani koşturmacanın neresinde ölüm? Trafikte cenaze taşıyan yeşil araba gördükçe... Yahut bir cami avlusunda musallada namaz bekleyen bir tabuta rast geldikçe... Kim bilir belki bir mezarlık kenarından yolumuz geçtikçe... Aklımıza, gönlümüze ürpertilerle düşüyor(mu?). Düşse bu gördüklerimiz, bu yaşadıklarımız cereyan eder miydi?

Nokta kadar menfaat için virgül gibi eğilmek... Ya da rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun ifadesiyle "Bir saniyesine bile hâkim olamadığımız, hükmedemediğimiz bir hayat için bu kadar fırıldak olmanın anlamı yok." Anlamsızlıklara boğulan bir toplumun sonu aceb ne ola? Bu nasıl bir türediliktir ki ne aman veriyor ne mola! Herkes oyduğu gözü kâr biliyor. Niye oydun diye sormayanı da vefakâr biliyor. Şark kurnazlığı denen ruh düşüklüğü zapt etmiş her zerremizi... Fondöten sürerek örtülmüş yüz kızarıklığı ekstra(!) masraf açıyor diye kızarmayan yüz teknolojisine yelken açmışız. Doymak bilmeyen gözlerimizdeki derin ve........

© Haber Vakti