Kadere bakışın, peygamber tasavvurunu belirler (3)
Yağmur, sel, deprem, volkanik patlamalar, tsunami, kasırga, salgın, hastalık gibi hadiselerin bile bile yaratılmış olduğu unutularak, yalnızca nedensellikle yaratıldığı bahsedilmektedir. Her şeyin, öncesi ve sonrası bilinerek yaratılmış olması anlamına gelen kaderin hayatımıza etkisi devre dışı zannedilince, böylece materyalizmden etkilenmeleri daha da kolaylaştı. Bu yüzden hayatın içinde tanık olunan hadiselerin, zahiri sebeplerle birlikte manevi sebepler vesilesiyle gerçekleştiğini, fıtratın kabul edeceği bir biçimde vahiyle açıklayan Resul ile okumak varken, maddeci bir gözle hadiseleri okuma gerçekleşti.
Dünyadaki hadiseler; hakiki sebep, zahiri sebep ve manevi sebep olmak üzere, 3 sebeple gerçekleşir. Hakiki sebep Allah'tır. Zahiri (görünen) sebep, fiziki neden-sonuç ilişkisidir. Manevi sebep ise dua edilmiş olması, salih amel işlenmiş olması, vebale girilmiş olması, günahların işlenmiş olması gibi sebeplerdir.
Yanardağ patlaması ve deprem sebebiyle bazı kavimlerin helak olması bu 3 sebep ile gerçekleşmiştir. Allah bu kavimlerin toplu bir biçimde, haramı helal görerek işleyecekleri günahları, isyanları yüzünden iman etmeyeceklerini, toplu şekilde zulüm işlemeye devam edeceklerini bildiği için yer kabuğu hareketlenmelerini ta en başından itibaren hazırlayıp, sürecini ona göre ayarladı.
Bu şekilde yer kabuğu için işleyen sistemi en başından beri buna göre düzenleyip, süreci aşama aşama nedensellikle helak olacak kavmin asla iman etmeyip, zulüm ve günaha devam ettikleri zamana denk getirerek helak etti. Buradaki zahiri sebep, helak gerçekleşmeden çok önce yer kabuğunun hareketlerinin ayarlanarak, aşama aşama neden-sonuç ilişkisiyle sürecin ilerleyerek helakın gerçekleşeceği zamana denk getirilmesidir. Helakın manevi sebebi ise, asla sona ermeyecek topluca işledikleri ve savunuculuğunu yaptıkları günahlarıdır. Hakiki sebep, Cenab-ı Hakk'tır. Günahlardan ötürü helak hadisesinin gerçekleşeceğini ezeli ilmiyle önceden bilip, helak anına kadar nedensellik sürecini getirip, yaratmıştır.
Bazı alimler dahil olmak üzere, materyalizmden etkilenmiş modernist kardeşlerimiz, "dua ile yağmur yağar mı?" demektedir. Dua gibi bir soyut fiilin etkisi olmadan "Yağmur, yalnızca Allah'ın koyduğu kanunlar ile yağar" diye inanılmaktadır. Bu durumun izahı kendi zihinlerinde şu şekildedir:
"Sıcaklığın etkisiyle yeryüzündeki su buharlaşır. Gökyüzünde soğuk hava ile temasa geçen buhar sıvı hale geçip, su damlaları yeryüzüne yağmur olarak düşer. Bu sebeplerle yağmur yağmaktadır. Siz ise "duayla yağmur yağar" diyorsunuz. Oysa, Allah'ın koyduğu tabiat kanunlarıyla yalnızca yağmur yağar. Soyut duanın, yağmurun yağmasıyla ilgili somut fiziki nedenselliğe, ilahi kanuna tesiri nasıl olacak? Siz nasıl böyle mantık dışı konuşuyorsunuz. Yağmurun yağabilmesi için siz ağaçlar dikin.
"Dua ile mi, yoksa fiziki sebeplerle mi yağmur yağar?" sorusunu açıklamaya çalışalım… Manevi ve zahiri sebebi (fiziki sebebi) birbirinden ayırmak yanlıştır. Yağmuru yağdıran Allah olduğuna göre, Allah yağmuru dilerse dua ve fiziki sebeplerle birlikte yaratmayı murad edip, yaratır. Bir topluluk istiğfar ile samimi bir dua yapar, Allah bu duaların kabulünü murad etmişse, ta en başından ezeli ilimle fiziki sebepleri ona göre düzenleyip ve ayarlayıp, yağmurun yağmasını, duanın edildiği ana veya bir müddet sonrasına nedensellikle denk getirir. Yağmurun yağmasında gözlenen fiziki neden-sonuç ilişkisi, zahiri sebeptir. Topluca istiğfar edilerek yağmur duasının yapılmış olması, manevi sebeptir. Hakiki sebep ise, Allah tealadır.
Allah yağmuru yaratmayı dilemezse, manevi sebep olan dua ve fiziki sebepler mevcut olsada, yaratmayı bir başka manevi sebep olan günahlarındaki ısrardan dolayı murad etmediğinde, ezeli ilmiyle rüzgarın etkisi ve yağmur yüklü bulutların yükü azalır, bulutlar nedensellikle neredeyse yüksüz hale gelmiş bir biçimde başka bölgelerden bize ulaşır ve yağmur yağmaz. Her şey ezeli ilimle, imkan ve koşullar yönetilerek ancak ortaya çıkabilir.
Allah bir kulunun maddi açıdan yaşadığı sıkıntıdan kurtulmak için yaptığı duasını kabul edeceğini ezeli ilmiyle çok önceden biliyor. Kendisine, hür iradesiyle infak edecek birini, ızdırari kaderle denk getiriyor. Yağmur duası ile yağmur yağabilmesi meselesini de aynı perspektifle okumalıyız. Mesela bir köyün kuraklıktan ötürü tarlaları için toplu halde bir tepede dua ettiğini düşünelim... Duaları kabul edilecekse, dualarını kabul edeceğini çok önceden Yaratıcı bildiği için, Yağmurun yağma nedenselliğini ezeli ilimle çok önceden ayarlayıp, yağmurun yağmasını duaları sonrasına denk getirerek, bu sayede, rızkın kim tarafından bol bol verildiğini, nedenselliğin bir gücü olmadığını iyice farketmemizi sağlar. Bizdeki bozulmamış fıtrat ayeti, bu gibi hadisatı, en doğru biçimde böyle okur.
Köylüler, dualarının kabul olmasıyla Allah'ın somut desteği olan yağmur nimetinin kıymetini anlayıp, bu nimetin çok geç verildiğinde bile tarlalarının uzun süren bir kuraklıkta işe yaramayacağını anlamış olur ve her daim dualarını kabul eden bir Rabbe dua edebilmelerine, günahları için istiğfar etmelerine kuvvetli bir gerekçe sağlanmış olur. Üzerimizde taşıdığımız fıtrat ayeti, bizim yaşantımızdaki somutlaşmış manevi durumu ve doğa olayını birlikte ele alıp, gerçekleşen somut hadiseyi yani adetullahı böyle okur.
17 yaşında bir genç düşünelim… Bu gencin omuriliğinde bir ağrı başlıyor. Bu baş gösteren rahatsızlığından dolayı 15 yıl sonra kambur olacak… Ama bundan onun haberi yok… Belinde başlayan ağrıdan 10 sene sonra bir yerde gördüğü yaşlı bir kambur amcayla, arkadaşlarının yanında, güya eğlence olsun diye kamburuyla alay ediyor. Bu yaşlı kimse, bu alay eden kişiye hitaben, "dilerim ki Allah'tan, sen de benim durumuma........
© Haber Gündemim
visit website