menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

NEFES

6 0
20.02.2025

Gözlüklerini takan doktor koltuğuna gerinerek uzak durmaya çalıştığı, nerede yaşadığı belli olmayan başka bir vatandaşın kimliğiyle ilaç yazmayı dayatan adama, neden ilacı yazmadığını anlatmaya çalışıyordu.
Ama adam onu dinlemiyordu. Çünkü bir defa raconu kesmişti.

“Ne çeşit doktorsun sen! Niye bana hizmet etmiyorsun! Bak vekilim dün ‘sana hizmet etmeyenin gırtlağına bas’ dedi. Ben gırtlağına basarsam doktorluk falan yapamazsın sen!”

Doktor eski alışkanlığı gereği ayağa kalkarak
“Bir dene bakalım sen!” dedi.

Saldırdı saldıracak derken birkaç saniye geçti.
“Eğer denemiyorsun buradan git. Dışarıda hastalarım bekliyor” dedi.

O anda kavga çıkmasa da aslında her türlü kavgaya alışkındı. Metropolde hekimlik yaptığı dönemde hiç kimsenin mesleğine saldırısına eyvallah dememişti. Gerçekten bugün adamın tehdidi gibi gırtlağına da basmışlardı. Ve bozkırın bu yol kasabasına geliş süreci de böyle başlamıştı.
Şimdi muhtemelen kentsel dönüşüme uğramış gecekondulardan birinden ambulansla sokaktan bir yaralı almıştı. Ayağı kırık genç adamı, onlara coğrafik olarak en yakın olan tıp fakültesi aciline götürmüşlerdi. Kural öyleydi. Hastayı en yakın kamu hastanesine nakletmek gerekiyordu. Çünkü diğer hastaneler, adresi öğrenir öğrenmez hastayı kabul etmezler ve hasta ağırda olsa ambulans sedyesinde kalmaya mahkumdu.

Acildeki nöbetçi şefin “tomografi cihazımız bozuk, yaralıyı başka hastaneye götürün” demesi yeni bir kavganın habercisiydi.

“Siz hastayı önce bir değerlendirin. İlk müdahaleyi yapın. Zaten ayağın kırık olduğu ortada…”

“Ama kafasından da yaralanmış olabilir?”

“Daha muayene bile etmeden nasıl böyle konuşuyorsun? Hem tomografi cihazınız bozuksa başka bir hastaneye siz sevk edersiniz artık…” dedi.

Bu tartışmayı........

© Güneydoğu Ekspres