Emeklisin sen, işçi kal!
Elbette hekimliğin yaş sınırı yoktu. Ama böyle de çalışılmıyordu. Şehirden uzak, tozun toprağa karıştığı bir maden ocağında, kendini bir hekimden ziyade mermer işçisi gibi görüyordu.
Ağarmış saçları, titreyen elleri, maden gürültüsünden iyi duymayan kulakları ve yakından gözlüğe rağmen iyi seçemeyen gözleriyle çalışıyordu.
Onun çocuğu belki torunu yaşındaki işçiler, ona daha çok yaşına hürmetten saygılı davranıyorlardı.
Çünkü bu devirde mesleğine karşı olumsuz yaklaşımlarının farkındaydı. Hastanede randevu bulamayan, ameliyat parasını denkleştiremeyen, özellerde habire cebi delinen, ama iyileşemeyen işçilerin meslektaşlarına serzenişleri altında hekimlik yapmaya çalışıyordu.
Kimse sağlık sisteminin nasıl çalıştığını bilmiyor ve merak da etmiyordu. Sadece hekimleri suçluyordu. Bu yüzden bu maden ocağında kimse yüzüne bakmıyordu. Mecbur olmadıkça kimse onunla sohbet etmiyordu.
Bu hekime öfkeli ama sisteme uysal işçilerden, en genç ve sıska olanı sonunda dayanamadı. Ona manalı manalı bakarak,
“Hocam emekli olmuşsun hala çalışıyorsun. Bu kadar parayı mezara mı götüreceksin!” dedi
“Ben geçinmek için çalışıyorum. Öyle sandığın gibi mezara götürecek kadar para kazanmıyorum.”
Bir hekimin ekonomik sorun yaşadığına, oradaki hiçbirinin inanmadığının farkındaydı.
“Abi doktor muayenesi iki bin olmuş. Acile girişimiz bin liradan başlıyor. Sen de bizimle kafa buluyorsun…”
Belki torunu yaşındaki işçinin ona abi demesi........
© Güneydoğu Ekspres
visit website