ASLINDA BİR HİKAYEDEN ÖTESİNİ YAŞIYORDU
Ama oraya gidişi imkansızdı. Çünkü kapı kapalıydı. Çünkü onu oraya götürecek hiç kimse yoktu.
Oysa dört yaşında bir çocuk olarak, toprağa basmak, koşmak, zıplamak ve arkadaşlarıyla şakayla karışık oynamak istiyordu.
Dışarılarda oynamak neden tehlikeliydi?
Neden koşmasından, zıplamasından korkuyorlardı?
Çünkü dışarıda oynaması bu betonla işgal edilmiş kentte nerdeyse imkansızdı.
Çünkü ebeveynleri öyle istiyordu.
Çünkü şehir çocuklar için güvenli değil deniliyordu.
Başını pencereden içeriye çevirdi. Odayı izledi. İçinden özgürce zıplamak geldi.
Çünkü o bir çocuktu. Kim ona engel olabilirdi? O özgürce atlarken sağlıkta ticarete malzeme olacağını bilemezdi.
O özgürce atlarken birilerinin performans puanına malzeme olacağını bilemezdi.
O özgürce atlarken, toplumsal bir yaranın parçası olacağını bilemezdi.
Ve kanepeden halıya zıpladı. Ne olduysa o anda oldu. Kendini yerde buluverdi. Bacağı şiddetli ağrıyordu. O ağrıyla yürümeye çabaladı. Ancak ağrıdan kımıldayamıyordu. Kendinden geçinceye kadar ağlamaya başladı.
Çok sonra annesinin kucağında gözlerini açtı. Onu hızlıca bir hastaneye götürdüler. Kalabalıkta, hasta sırasında, bağırış çağırış ve kavgalar arasında, havasız dar koridorlarda annesinin kucağında sürekli gezdirdiler. Babası da gelmişti.........
© Güneydoğu Ekspres
visit website