menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Dünya komünist hareketi ve emperyalizm

7 5
28.10.2024

Bir vesileyle giriş yaptığımız komünistlerin ve genel olarak solcuların devrimci bir konumlanışla birlikte emperyalizm ile nasıl mücadele etmeleri gerektiği başlığında düşünmeye devam edelim.

Temel olarak, devrimci bir arayış, sosyalist iktidar perspektifi dediğimiz soyutlamanın ete kemiğe bürünmesinin yolunun öncelikle bulunduğunuz ülkenin koşullarında devrimin çıkarlarının, bir yandan onun yakınlaştırılması ve bir yandan da yaşamasının kolaylaştırılması için uygun koşulların mümkün olduğunca oluşturulması ve güvence altına alınması anlamına geldiğini tekrar not edelim.

* * *

Dünya komünist hareketi içerisinde büyük bir dağınıklık var. Maalesef hem yerel ölçeklerde ama hem de daha önemlisi uluslararası alanda tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar atomize olmuş ve etkisizleşmiş durumda olduğumuzu kabul etmemiz gerekiyor.

İşçi sınıfı ve emekçi kitleler arasında çeşitli gündemlerle hareketlenmeler yaşansa da sosyalist/komünist solun bu hareketler üzerindeki etkisi de genel olarak kapitalist düzene karşı biriken tepkilerin odağı haline de gelemiyor.

Sosyal demokratlar ile liberallerin sosyalist sol üzerindeki etkisi çoğu örnekte sosyal demokratların kuyruğuna takılan bir siyaset çizgisi yaratıyor. Özellikle seçimlere gerileyen bir mücadele biçimi “faşizme karşı birleşik mücadele” ezberleriyle düzen partileri için oy mücadelesine giriliyor.

Tarihin en büyük gelir ve servet dağılımı eşitsizliğinin yaşandığı, yine emperyalist müdahaleler ve neticesinde yaşanan savaşlar nedeniyle tarihin en büyük nüfus hareketlerinin görüldüğü, kapitalist-emperyalist sistemin krizlerini tam çözemediği ve yeni bir büyüme hikayesi için çok uğraşsa da bir türlü çıkış bulamadığı bir dönemde sosyalist/komünist solun ne toplumsal hareketler üzerinde yeterli etkisi ve bağı bulunuyor ne de siyasal bir güç olarak öne çıkabiliyor.

Görünürde bu durumdan gerçekten rahatsız olunduğunu söylemek bile güç. Bunun yerine düzen partilerinin kuyruğuna takılanların karşısında bir tepkiden ibaret kalan ideolojik bir kuraklık çıkıyor. Bu kuraklıktan da sonuçta devrimci bir seçenek çıkmıyor.

Bu noktaya tekrar döneceğiz…

* * *

Günümüzde emperyalist-kapitalist düzenin evrensel egemenliğinden bahsedebiliriz. Elbette bugün de hiç değilse sosyalizm iddiasını taşıyan, komünist partilerin iktidarda olduğu ülkeler var. Ancak bunlar artık Sovyetler Birliği ve dünya sosyalist sisteminin var olduğu geçtiğimiz yüzyılın son yarısındaki gibi doğrudan alternatif oluşturacak bir bütünlük taşımıyor maalesef.

Dolayısıyla emperyalist-kapitalist sistem içerisinde hemen tüm ülkelerin emperyalist-kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu ülkeler olduğunu bilmek gerekiyor. Ayrıca bu durumun dünya çapında yerel sermaye birikiminin, geçtiğimiz yüzyılın başında sınırlı sayıda emperyalist ülkenin tek başına sahip olduğu kimi özellikleri gösterebilmesine imkan sağladığı da açık. Ama yine de bu imkanın fark edilebilir şekilde sınırlı olduğunu da vurgulamak gerek.

Yine ifade etmek gerekir ki, 2. Dünya Savaşı’nı takip eden Soğuk Savaş yıllarında ortaya çıkan emperyalist sistemin emperyalist ülkeler arasındaki çelişki ve çatışmaları yumuşatma becerisinin sosyalist sistemin çözülmesinin ardından sürekli olarak aşındığı da görülüyor. Bu açıdan, ABD, Almanya, İngiltere, Fransa gibi başat ülkeler arasındaki tartışmaların giderek daha gözle görülür hale........

© Gazete Manifesto


Get it on Google Play