menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

'Anız yangını' değil gazetecilik zaafı

28 10
01.07.2024

NTV’nin, Diyarbakır ve Mardin arasındaki kırsal bölgede 15 insanın ölümüne yol açan yangın haberi kendini yalanlıyor, cümleler birbiriyle çelişiyordu.

Haberin girişinde “…yangınla ilgili bilirkişi raporu hazırlandı. Raporda yangının elektrik direğinden kaynaklandığı belirtildi” deniliyordu ama haber şöyle devam ediyordu:

“Diyarbakır ve Mardin’de faciaya dönüşen anız yangınlarıyla ilgili incelemeler sürüyor. Yangının çıkış sebebi belirlendi. Elektrik Harita ve Ziraat yüksek mühendislerinden oluşan üç kişilik bilirkişi heyeti yangınla ilgili raporu hazırladı.

Raporda sigortalı ayırıcı direğinde sigorta yerine iletken tel sarılmış olduğunun tespit edildiği belirtildi. İletken telinin koparak yerdeki otları tutuşturması sonucu yangının başladığı ifade edildi. Ancak başsavcılık, raporu yetersiz buldu. Daha detaylı ara rapor hazırlanmasını istedi.”

Bu rapora güveniyor ve izleyiciye aktarıyorsanız hâlâ “anız yangını” demenin ne alemi var? Hem “yangının elektrik direklerinden kaynaklandığı” bilgisini verip, hem de “anız yangını” olarak adlandıramazsınız.

Kaldı ki, NTV’nin haberi yayımlandığında 20 Haziran’daki yangının üzerinden dört gün geçmişti. İlk rapordan sonra tanık ifadeleri, itfaiye raporu, hatta elektrik direğinden düşen kıvılcımların görüntüsü de ortaya çıkmıştı. DEDAŞ da uydu görüntüsüyle kendini savunuyordu.

Böyle bir durumda gazeteci olarak yapılması gereken, dikkatle araştırmak, varsa DEDAŞ’ın sorumluluğunu ya da müdahaledeki gecikmeyi ortaya koymaktı. Kesin tespit yapılamıyorsa da en azından iki tarafın açıklama ve suçlamalarına yer vermekti.

Zaten muhalif medya, “anız yangını” olmayabileceğine dair verileri ikinci günden itibaren yayımlamıştı. Buna rağmen başta Anadolu Ajansı olmak üzere yaygın medyanın büyük bölümü, aradan günler geçtikten sonra bile -NTV gibi- “anız yangını” olarak tanımlamayı sürdürdü.

Nedeni de İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Diyarbakır Valiliği ve DEDAŞ’ın, yangının “anız yakılmasından kaynaklandığı” açıklamalarına ilk andan itibaren itibar etmeleriydi. Zaten birkaç gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Anız yangını” diyerek hükmü ilk ağızdan ilan etti. Sadece yetkililerin açıklamalarıyla haber yapmak, gazetecilik refleksinin ölümüdür.

Oyuncu Beren Saat’i, denize girerken uzaktan gizlice görüntüleyen muhabirin “Ben bu Beren’i yerim” demesi ve bunun televizyonda yayımlanması gazetecilik adına utanç vericiydi.

Ne yazık ki, Ekol TV’nin, “aynı görüntüyü çeken bir başka kanalın muhabiri tarafından kullanılan cümleler dikkatten kaçmış, inceleme başlatıldı” açıklamasında özür dilenmedi. Hatta “Beren Saat fiziğiyle büyüledi Kenan Doğulu ise karizmayı çizdirdi” haberini de silmediler.

Ekol TV muhabiri Uğur Kotan ise “İki gündür bunca haksız hakarete maruz kalmama rağmen ölü taklidi yapan ilgili kurumu ve muhabirini de şaşkınlıkla izliyorum” diye savundu kendisini.

Kotan’ın o muhabirin adını anmaması anlaşılabilir ama o magazin muhabirinin özür dilemesi, çalıştığı TV kanalının da onu savunmaması, bu yakışıksız tutuma karşı tavır alması gerekirdi.

Bu vakada tek sorun muhabirin o yakışıksız sözleri söylemesi de değil. Magazin muhabirleri doğal görüyor olabilir ama sahilden uzakta, kimselerin göremeyeceğini varsayarak, tekneden denize giren Beren Saat’in görüntüsünün çekilmesi, özel yaşamının gizliliğinin ihlalidir.

Ünlü bir sanatçı da olsa Beren Saat’in,........

© Gazete Duvar


Get it on Google Play