ANTAKYA: Kaderini bir kere daha gerçekleştirebilecek mi?
Bilinen tarihin ev sahibi diyebileceğimiz bazı kentler vardır. Hatay bunlardan birisi. Atatürk’ün “şahsi meselem” dediği, tarihi nakış gibi işleyen bir kent. Milli Mücadele ve erken Cumhuriyet yılları boyunca Atatürk ve yakın çevresiyle sıkı işbirliği halindeki Tayfur Sökmen ve arkadaşlarınca bu nakış, sessiz sedasız işlenmeye devam edildi yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde. Hastalığının ağırlaşmasına rağmen Hatay için tekrar savaşmayı bile göze alacağını gösteren uzun tren yolculuğu, 1917’den ölümüne kadar süren Hatay sevdasının son adımıydı. Kendisi göremese de Hatay’ın Türkiye’ye katılımı onun eseri ve bugün bizlere emaneti olan mirası.
Özellikle Antakya bağlamında düşünürsek bu mirasın bize insanlık tarihinin emaneti olduğu gerçeği görülür. "Binlerce yıl boyunca barış içinde yaşama azimlerine karşın bu topraklardaki Yahudi, Türk, Türkmen, Arap, Ermeni, Hıristiyan, Sünni, Alevi, Süryani, Rum, Pagan, Dom, Ortodoks, Katolik, Protestan gibi farklı etnik kökenlere ve dinlere sahip Hataylılar/Antakyalılar yıkım, işgal, kıyım ve nüfus yapısının değiştirilmesine yönelik girişimlere maruz kalırlar. Ancak her defasında şaşırtıcı bir biçimde küllerinden yeniden doğar, çağın ilerisinde bir uygarlığı inşa etmeyi başarırlar. (Yayına Hazırlayan Tuba Çameli, Antakya Mobilyası -Motiften Koleksiyona, 2017)”
Ayrıca "7 kere yıkıldı 7 kere küllerinden yeniden doğdu: Hatay" başlıklı Tuğçe Tezer röportajıyla da görülen bu gerçek deprem hasar tespiti ve onarım/yeniden inşa planlarının odağında olmalıydı. Oysa iktidarın siyasi ve arazi rantına odaklanmış çıkar bölüştürmeci planlarının kentten, insanlardan ve insanlıktan, tarih ve uygarlıktan çalınmış hak gaspları olduğu çok açık. Garip belki de ibretlik dememiz gereken bir olguyu hatırlayalım: İktidarın, içine kapanarak gerçekleştirmeye çalıştığı depremi rant paylaşımcı çıkar politikasıyla fırsata çevirme çabası, planlarındaki gizli amacını toplum nezdinde ayan ediyor. Şeffaf olmayan her girişim, sorgulamaya kapalı her politika biriken kuşku ve büyüyen güven kaybı yaratır çünkü.
Anlaşılacağı üzere Hataylılar ve Antakyalılar dediğimizde tarihsel deneyimi ve kültürel birikimi doğrultusunda yüksek toplumsal bilince sahip insanlardan söz ediyoruz. Yerel seçim öncesi Erdoğan’ın yerel yönetim ve merkezi yönetim birlikteliği göndermesiyle yaptığı propaganda vaatten ziyade şantaj gibi algılandı toplumda. Yine de uzun yıllar sonrası HBB Başkanlığı'nı AKP’nin kazanmasının iki nedeni var. Birincisi, deprem yıkımının büyüklüğü ve vergileriyle hak ettikleri devlet desteğine ulaşma ihtiyacı. İkincisi, CHP’nin aday tespiti ve kampanya sürecindeki hatalarıyla seçmenin güvenini kaybetmiş olması, diyebiliriz. Yani Hatay’da depremlerden bu yana devam eden büyük bir handikap var: Hem iktidara hem muhalefete yönelik güven kaybı. Üstelik güven tazelemek için umut olarak görülen 25 Haziran tarihli Özgür Özel görüşmesi de arzu edilen sonucu vermek bir yana sanki hayal kırıklığı yaratmış gibi. CHP ve Özgür Özel Hatay ile ilgili hatalarını telafi etmek için somut adımlar atmalı ve toplumsal gereksinime cevap olacak politika üretmeli şeklinde beklenti yüksek. Özellikle de büyük yıkımla maddi manevi, yaşamsal kayıplar vermiş insanların kendi kaynaklarıyla otobüs kiralayıp gece yolculuğu yaparak grup toplantısına katıldıktan sonra verilen randevunun sadece on-on beş........
© Gazete Duvar
visit website