menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Zamanın Ruhunu Yakalayan Türkler

10 0
22.03.2024

Önümüzdeki günlerde Türklerin hatırı sayılır bir millet sıfatıyla uluslararası politikada yön belirleyici konumuna geleceğini defaatle söylemiştik. Filistin’de barışın, Ortadoğu’da istikrarın sağlanmasını müteakip, dünya siyasetinde meydana gelecek gelişmelerde yer alma hususunda, uluslararası sistemin Türklere dair kabullenmelerini açıkça görmekteyiz. Mevcut şartlar altında bu beklentinin hamasi bir söylemmiş gibi değerlendirilmesini saygıyla karşılıyorum. Lakin söylemin olabilirliği veya olması durumunda uluslararası ilişkilerde karşılaşabileceğimiz sorunları tartışmayı şu an itibariyle çok da muteber görmüyorum. Uluslararası ilişkilerde nadir rastlanan kırılmalardan biri yaşanırken ve belki de birkaç yüzyıllık bir sistemin temelleri atılırken, bizlerin bu konuyu sürecin dinamiklerini düşünerek tartışması lazım.

Güç ve çıkar üzerine inşa edilen uluslararası ilişkilerin sosyo-psikolojik ve hatta felsefi boyutları çok da ön plana çıkmaz nedense. Hâlbuki yaşadığımız savaş, ölüm, gözyaşı, kin, nefret gibi duyguların hepsi insanoğlunun ruhunun bir parçasıdır ve her şey buradan başlar. Dünyadaki bütün gelişmeler bireylerin ve toplumların ruhsal yolculuklarının bir serüvenidir esasında. Öyleyse yeni dönemde Türklerin ruhsal serüvenini anlamak ya da kendimizce anlamlandırmaya çalışmak bizlere en azından önümüzdeki yüzyılların yaşam kodlarını vermiş olacak.

İnsan sadece bir annenin kucağına doğmaz aynı zamanda bir toplumun içine doğar. Millet bir doğumlar bütünüdür. Çocuğa ruhsal donanımlarını veren anne bu toplumun bir üyesi olarak kendine verilmiş bellek üzerine çocuğunu yetiştirir. Birey kendi kişisel belleğine ve bilincine sahipmiş gibi görünse de esasında onu besleyen ve tutsak eden bir kolektif aklın esiridir. Üstün yetenekli bireylerin toplumsal aklın gelişimine katkıları elbette ki kolektif aklın yeni dönemlere tutunum gücüdür. Lakin toplumca takdir edilen bireysel katkılar anneler silsilesinin varlığına asla zarar vermez hatta onu besler.

Kitlesel bir dünyanın tek düze yaşam kültüründe bireysel bellekler daha makbul görülmekte. Zira kitlenin böylesi zayıf bilinçli insanlar üzerine kurgulanması, onun yönetilmesi ve tehdit olmaktan çıkartılmasını kolaylaştırmaktadır. Bireyin ön plana çıktığı bir dönemde, kimliğinin farkındaki milletler hatırı sayılır bir güç ve tehdit haline geliyor. Sistem ya bu milletlerle işbirliği yapmalı ya da tehdit olarak algılayıp mücadele etmeli. İçinde bulunduğumuz süreçte bu kolektif gücün bilincinde olan milletler zorunlu bir birliktelik yaşayacaklar gibi görünüyor.

Türkleri bundan........

© Fikir Coğrafyası


Get it on Google Play