menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Tren türküleri mi, rant öyküleri mi?

22 4
25.02.2024

Türkiye’nin dört bir yanındaki demir yolu ve lokomotif müzeleri, hatırasını canlı tutmak için kurulduğu ulaşım tarihine ilişkin bilgi sunuyor. Bu müzeler, her ne kadar trenin zirvede olduğu dönemin ileri teknolojisini, coşkusunu ve atılım enerjisini ifade etme hevesiyle kurulmuş olsalar da, önüne geçilemeyen bir gündem dışılık ve modası geçmişlik hissi uyandırmaktan kurtulamıyor.

Tren müzelerinden doğan izlenim aslında rastlantı değil.

Cumhuriyetin kuruluş dönemi kalkınma politikalarının uygulanma sürecinde ulaştırma alanında demir yolu öncelikli tercih oluyor. Yabancıların elindeki demir yolu şirketleri devletleştirilirken bir yandan da binlerce kilometre uzunluğunda demir yolu hattı inşa ediliyor. Demir yolları, iktisadi kalkınma, toplumsal gelişme ve savunmanın temel unsurlarından birisi olarak kabul ediliyor. Dönemin pul resimlerinde, 1926-1930 arasında her yıl demir yolu konulu pulların çıkarılmış olması bunun kanıtı.

İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar devam eden bu süreç, savaş sonrasında iktidarın Amerika Birleşik Devletleri’ne yakınlaşmasına paralel olarak hızla yavaşlıyor. Türkiye’de 1930-1940 döneminde uygulanan devletçi politikaların yerini liberal ekonomik düzene bırakmasıyla ulaştırma sektöründe kara yolu ön plana çıkarılıyor. Tarihçi Zafer Toprak’ın 2007 yılında kaleme aldığı “Cumhuriyet, Demiryolu ve Laiklik: Bir Modernite Metaforu” başlıklı makaleden öğrendiğimize göre, çok partili dönemde kara yolunun modernitenin temsilciliğini üstlenmesi ve devletçilik ile demir yollarının özdeşleştirilmesi, demir yollarının geride kalmasının asıl nedeni oluyor. 1950-1960 arasında ülkenin kara yolu ağına 15 bin kilometre civarında yol eklenirken, inşa edilen demir yolu hattı birkaç yüz kilometre ile sınırlı kalıyor.

1960’lı yıllarda geçilen planlı dönemde, ulaştırma sistemleri arasında toplumsal ve ekonomik gelişmenin gerektirdiği koordinasyonun sağlanması hedeflense de plan öncesi dönemin kara yolu öncelikli uygulamaları sürdürülüyor. Araç sayısı arttıkça kara yolu yapımına hız veriliyor, yanlış bir başka yanlışı doğuruyor.

Bu dönüşüm, ekonomik tercihleri kökünden sarstığı gibi toplumsal ve siyasal alanda da önemli değişikliklerin önünü açıyor. Kapitalist merkezlere bağımlılık düzeyini artırıyor. Kara yolu yapımı seçim kampanyalarının en önemli maddesi haline gelirken, demir yolu projeleri “Sovyetik” ilan edilerek karalanıyor.

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara gelişinden itibaren kara yolu ağırlıklı sağ mirası memnuniyetle devralıyor.........

© Evrensel


Get it on Google Play