Kılıç kından çıkarken: Başmaliyeci ve Başsavcı
Erdoğan geçtiğimiz hafta Malazgirt’teki törende işaret fişeğini atmıştı:
“Suriye'deki tüm kardeş halklar gibi Kürtlerin de güvenliğinin, huzurunun, esenliğinin teminatı Türkiye'dir. Yönünü Ankara'ya ve Şam'a dönenler kazanacak. Kılıç kınından çıkarsa kaleme gerek kalmaz.”
Suriye Kürtlerine yönelik bir gözdağı gibi görünse de Kürt sorununun da dahil olduğu tüm başlıklarda herkesin üstüne alınması gereken bir yanı olduğu anlaşılıyordu. Zaten günler içinde sözün gereği yerine gelmeye başladı.
1 Eylül Pazartesi günü, simgesel yanları da çok güçlü iki işaret daha geldi. İlki, bir süredir ülkeyi siyasi olarak da biçimlendirmeyi hedefleyen yargı operasyonları nedeniyle muhalefetin hedefinde olan İstanbul Başsavcısı Akın Gürlek’in adli yıl açılışı nedeniyle ortaya çıkması ve söz konusu operasyonları açıkça, hatta neredeyse siyasal bir çerçeve içinden savunması, sahiplenmesiydi. Adliye muhabirleriyle bir araya gelen Başsavcı, İstanbul Belediyesine yönelik operasyonlara “Yüz yılın en büyük yolsuzluk dosyası” diye isim taktı. İddianamenin yazılmamış olmasına yönelik eleştirilere “6 ay uzun süre değil” dedi. İddianamenin gecikmesine ilişkin sözleri, Bahçeli’nin de zaman zaman yaptığı eleştirilere bir yanıt niteliğinde görülebilir. (Muhtemelen Bahçeli bu açıklamadan sonra söz konusu eleştiriyi tekrar edemeyecektir.) İddia makamının, henüz iddia aşamasında olan suçlamalar için, üstelik 100 yıllık bir zaman dilimine kadar genişleterek adeta hüküm bildirmesi ise gerek bu davaya gerekse genel olarak tüm siyasi davalara hâkim olan ‘hukuk’ çerçevesini özetliyor. Nitekim aynı konuşmada Başsavcı, “Beyanı delillendirmeden tutuklamıyoruz. Varsa öyle biri söyleyin hemen ertesi gün tahliye edelim” de diyor. Tutuklama ve tahliye kararlarının kendi uhdesinde olduğunu ele veren bir dil sürçmesi midir bu? Hayır. Artık bunu açıkça söylemekte bir sakınca görülmeyen aşamaya gelinmiştir. O........
© Evrensel
