Ücret mücadeleleri, mevzuat ve yargı
Enflasyon can yakıyor. En çok da ücretinden başka geliri olmayanların, işçi ve emekçilerin canını yakıyor. Ama her ne kadar iktidar ve sermaye ayak direse de bu ülkede, enflasyonun yüksek seyrettiği yıllarda asgari ücretin yılda iki kez belirlenmesi geleneği var. Bu geleneğin de etkisiyle birçok iş yerinde TİS olmasa dahi yılda iki kez ücretlere zam yapılıyor.
Ücretlere zam yapılan ocak-şubat ve temmuz-ağustos aylarında ücret mücadelesinin düzeyi de yükseliyor. Ücret mücadelelerinin bir aşamasında ise “İşçilerin eylemi yasal mı, değil mi?”, “İşçiler hukuken haklı mı haksız mı?” tartışması yürüyor.
Temmuz sıcağı yaklaşırken bu soruların genel çerçevede cevabını vermeye çalışalım. Cevap genel olacak. Çünkü aslında her eylem ve her olay ayrı ve özgün bir hukuki değerlendirmeyi gerektirir.
Ücret ve hak mücadelelerinde işçilerin en önemli mücadele aracı grevdir. Kısa süreli ve ani iş durdurmaları ve üretimi etkileyen iş yavaşlatma gibi eylemleri de grev olarak değerlendirebiliriz.
Grev, Anayasa’nın 54. maddesiyle tanınmış bir haktır. Ancak Anayasa, “Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler” demek suretiyle grevi TİS’e bağlamıştır. Ancak 2010 anayasa değişikliği ile birçok grev türü en azından anayasal bakımdan hak haline gelmiştir. Çünkü değişiklikle, “Siyasî amaçlı........© Evrensel
visit website