Ramazan Sohbetleri-4
O boğuk, o boğucu ses, dünyanın sonu gibidir Ali Ahmet için. Çocuk, anında sırtını döner, başını ellerinin arasına alır, gözlerini yumar ve dünyaya kapatır kendini. Korkar ve kaçar Ali Ahmet. Çok utanır ama her seferinde elinden başka bir şey gelmez.
Aynı anda annesinin komutları yayılır evin her yanına. Kadın, kucağındaki kızının el ve ayak bilekleri ile şakaklarını kolonya ile ovar. Kızının yüzüne sular “fiskeler.”
Şaşar Ali Ahmet. Annesinin bu cesaretine, bu “kavi yüreğine” şaşar. Bir de annesine hiç yardımcı olmadığı, olamadığı için utanır.
Kız ayılır fakat kendisine gelmesi pek öyle kolay olmaz. Gözleri kocamandır. Beti benzi atmış, yüzü sararmıştır. Kadın güzelce yıkar kızının elini yüzünü. Şefkatle kurular. Somyaya yatırıp üstünü örterken okur üfler. Kız derin bir uykudan sonra ancak kendine gelecektir.
Ablasının hastalığının adını çok erken öğrenmiştir Ali Ahmet. Epilepsidir kızın hastalığı. Sara der birileri. Çocuk sara denmesini sevmez. Hele ablasından “saralı” diye bahsedilmesine çok kızar, öfkelenir.
O zamandan öğrenmiştir Ali Ahmet; onun için hayatı boyunca hiç kimseye lakap takmamış, hiç kimseye lakabıyla hitap etmemiş, hiç kimseyi lakabıyla anmamıştır.
“Ey inananlar! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın, belki de onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar, belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın; inandıktan sonra yoldan çıkmış olmak ne kötü bir addır. Tevbe etmeyenler, işte onlar zalimlerdir.”1 ayetini doğal yolla daha o zamandan öğrenmiştir.
Zaman geçer. Zaman geçer Ali Ahmet büyür. Ablası genç kız olur. Büyükler yaşlanır. Büyükler pek istemez zamanın geçmesini. Geçen zamanla birlikte eski günlerine öykünmeleri artar. Ama iyidir........
© Enpolitik
visit website