menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

TARİHTEN GELECEĞE YÖNELMEK

6 0
12.07.2024

Geçmişe takılıp kalmak, içine düştüğümüz çaresizliğin çıkmaz handikabımızdır dersek yeridir. Oysa içine düştüğümüz karanlıktan çıkmanın tek yolu “Kökü mâzide olan âtiyim olabilmektir. Bir başka ifadeyle geçmişten geleceğe kanat çırpıp yeni şeyler söylemlerle gündem oluşturabilmektir. Bakın bu hususta Hz. Mevlâna ne güzel söylemiş;

“Dünle beraber gitti cancağımız

Ne kadar söz varsa düne ait

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”

Evet, bu müthiş dizelerden de anlaşıldığı üzere dünde olan bitene takılmak yerine geleceğe yönelik yeniliğe takılmak en makul olanıdır. Ama her nedense muhteşem mazimizin altın sayfalarıyla övünmekle yetinip gelecek perspektifimizi kurgulamayı unutur olduk. Dahası engin tarihimizin ihtişamında büyülenmişiz adeta. Öyle ki, kimi zaman bir kahramanlık olayında kendimizi aradık, kimi zaman her döneme ışık saçan âlimin güzel sözlerine mest olmuşuz, ama ne var ki hiçbir zaman kendimiz ne bir kahraman olabildik ne de âlim. Sonrasında ise geldiğimiz noktada “bizde aydın yetişmiyor” tarzında bir bahanenin ardına sığınaraktan hayıflanmalarımızın birbiri ardı sıra kesilmez oldu. Elbette ki bu durumda bizde gerçek anlamda aydın yetişmez. Zira hep maziyle oyalandık durduk, üstelik maziyi geleceğe de taşıyamadık. Ergenekon’da demir döven hakan ve beyleri günümüze yansıtıp “Bir elde Kur’an diğer elde bilgisayar” olan bilge başkan ve bilge erkâna dönüştüremediğimiz gibi at üzerinde kılıç sallayan kahramanımızı da makinenin üzerinde modern gelişmiş teknolojik savaş silahlarını kullanan alperen tipine dönüştüremedik. Attila dedik, Kürşad dedik, Alparslan dedik, Fatih dedik, Yavuz vs. dedik, ama gerisi gelmedi, yani hep kahraman hakanlarımızla avunup durduk. Hiç kuşkusuz onlar başımızın tacı, ama biz ne yaptık sorusunu bir türlü kendimize soramadık. Evet, sıraladığımız bu isimler sadece bizim değil tüm insanlığın dikkatini çeken mümtaz şahsiyetlerdir. Ancak iyi hoşta, peki ya günümüzde yeni mümtaz gözdeler nerede?

Her ne hikmetse geçmişimizi geleceğin köprü bağlantısı olarak göremedik. Ah bir görebilseydik ne köksüz bir gelecek ne de geleceğe kapalı geçmiş özlemi bir tercihimiz olurdu. Hiç kuşkusuz doğru olan tercih Yahya Kemal üstadın deyişiyle “Ne hârabî ne harabatîyim Kökü mâzide olan âtiyim” olabilmektir.

Şu bir gerçek tarihi vakıaları değerlendirirken analiz metodundan bihaberiz. Dahası tarihin devamlılık içerisinde kendini yenileyerek ilerlediğini analiz edemez bir haldeyiz. Dolayısıyla bu durumda oluşumuz tarihe sosyolojik olguların yaşanıp biten bir doküman olarak bakan bir sığ anlayışının yer edinmesini beraberinde getirip yarınlarımızı karartmakta. Tabii böylesi bir anlayış zemin bulunca da engin tarihi mirasımıza sırt çevirme sıradan bir vaka olarak görülebiliyor. Oysa tarihi mirasa sırt dönmekle gelecek kurgusu asla inşa edilemez. Maalesef geçmişi hor görüp sırt çevirmenin temelinde ideolojik şartlanmışlıktan ve yanlış uygulanan politikalardan ötürüdür. Şayet tarihi kültürel mirasımıza sahip çıkılsaydı dünyada bulunduğumuz konum itibariyle çok güçlü stratejik kültürel avantajları çoktan yakalamış olacaktık. Yine de her şeye rağmen bugüne kadar kaçırdığımız birçok tarihi fırsatlar için hayıflanıp ah çekmek yerine “Kökü mazide olan geleceğiz” kurgusu kurmak en akılcı yol olacaktır. Bakın atalarımız “vakit nakittir” sözünü boşa söylememişler, bugünün işini yarına ertelemekle bir yere varamayacağımız aşikâr. Madem öyle, gün bugündür deyip yeniden tarihi tecrübe birikimlerimizi harekete geçirmek pekâlâ mümkün. Her ne kadar yaşanılan o büyük tarihi birikim unutturulmaya çalışılsa da sonuçta genetik kodlarımıza işlenmiş o birikimimiz kaybolmuyor, bir şekilde gün yüzüne çıkabiliyor. Hakeza günlük meselelerle habire oyalandırılsak da her gün yaşadığımız bir kısım hadiseler bize bir şekilde tarihi takvim yapraklarının ileriye doğru bir bir çevrilip birikimini koruduğunu gösteriyor. Nitekim her sabah vakti tan yeri ağardığında üzerimize doğan güneş, aslında Allah’ın kullarına “Her dem canlar yeniden canlanır” mesajını hatırlatan bir tefekkür ışığıdır. Hatta günler, haftalar, aylar ve yıllarda kendi takvim yaprağı döngüsü içerisinde her an, her salise yenilendiğini bize gösteren verilerdir. Zaten düşünen her insan için hayatın her safhası, atalarımızın deyişiyle “Gün doğmadan daha neler doğar” misali bir yenilenme muştusudur bu. Malum tefekkürden yoksun düşünmeyen insan için ise hayatın her safhası kör kütük stabil kalmaktır. Oysaki hayatın her safhasındaki yenilenmeye kayıtsız kalanlar bir meçhule doğru sefer yaptıklarının hiç farkında bile değiller. Onlar kayıtsız kaladursunlar, biz her anımızı yeni bir diriliş, yeni bir ufuk turu olarak bilip geçmişi geleceğe köprü kılmak için var olmalıyız. Hatta gelecek projeksiyonu oluştururken de tarihi birikimimizden hareketle devletimizi yeniden yapılandırıp yeni bir veçhe kazandırmalı da. Devletin toplumu dışlayıcı veya buyurgan anlayışla yönetmek yerine, toplumun ‘hizmetkârı’ bir devlet mekanizmasını esas alan........

© Enpolitik


Get it on Google Play