HADİM DEVLET ANLAYIŞI
Hadim devlet; fisebilillah kendini halkın hizmetine adanmışlığın yanı sıra aynı zamanda “Halka hizmet Hakka hizmettir” ilkesinin gereğini yerine getiren devlet demektir. Ama gel gör ki Osmanlı bakiyesinin külleri üzerine kurulmuş devletimizin ikinci yüzyılına kadar ki bölümünün büyük bir diliminde halka hizmetkârlığının gereğini yerine getirme vazifesini pek göremedik. Hele bilhassa 2002’ye kadar gelen süreçte bir kısım halktan kopuk devlet aygıtı erkinin yönettiği dönemlerde toplumun her daim devlete baba gözüyle bakışını kendi saltanatlarını sürdürmek adına işlerine geldiği içindir devlet baba geleneğini istismar ederekten kitlelerin ruhuna daha da işlenmesini uygun görmüşlerdir. Derken halk belleğinin bu yönde işlenmesi neticesinde her şeyi devletten bekleme alışkanlığı toplum nezdinde temel vazgeçilmez kabul kriteri hale gelmiştir.
Peki ya Osmanlı dönemindeki Devlete olan bakışımız? Malum, Osmanlı’nın üç kıtada hükmettiği o ihtişamlı dönemlerde devlet tebaasına karşı her daim hizmetkâr bir konumda konuşlandığı içindir idare ettiği tebaasının da buna paralel olarak devlete “baba” rolü biçmesi gayet tabii bir durum olarak karşılık bulmuştur. Karşılık bulmayan durum hiç kuşkusuz hadimiyet bilincinden uzaklaştığımız devirlerde de devlete bakışımızın halen baba rolü gözle bakılıyor olmasıdır. Belli ki bu bakışımız zaman içerisinde daha da pekiştirilerek gelenek hale gelip değim yerindeyse genlerimize işlenmiş haldeyiz. Dolayısıyla bu hal vaziyette istesek de istemesek de artık 'devlet baba' geleneği bakışımızı değiştiremeyiz. Elbette ki devletimizi baba olarak telakki etmek iyi hoşta şu da bir gerçek devletin köşe başlarına çöreklenmiş bir kısım kendini halktan kopuk yöneticiler toplumun bu iyi niyet duygusundan vazgeçmeyeceklerini çok iyi bildikleri içindir devleti kendi keyfi çıkarları doğrultusunda bu hissiyatı kullanmışlardır. Hem şunu unutmayalım ki Milli iradenin devlet yönetiminde tam olarak tecelli edemeyişinde en önemli etken unsurlarından biride bizi kendi keyfi çıkarları doğrultusunda idare edecek tipte devlet erki iş başına geldiğinde bile onları ‘devlet baba’ olarak telakki etmemizdir. Hem kaldı ki devleti baba görme hissiyatımız Osmanlı dönemi şartlarında doğru bir kanaat telakkisi olsa da günümüz şartlarında “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” türü bir maraz kanaat telakkisine dönüşebiliyor. Artık bu tür yanlış kanaatlere geçit vermemek için mümkün mertebe “Birey devlet için değil, devlet birey için vardır” anlayışını zihinlere yerleştirmek gerekir. Elbette ki muhteşem mazimizin o yükseliş ruhunda idarecilerimiz halka hizmet yarışında Allah’ı hatırlayacak çaba içerisinde idiler. Tâ ki halife Abdülmelik hilafetinin başında dile getirdiği “Bugünden sonra kim bana Allah’ı hatırla diyecek olursa başını kopartırım” çağrısında yerini bulan devlet mantığı yerleşiverdi, işte o gün bugündür ‘vay halimize’, ‘vay başımıza gelenler’ türünden hayıflanmaları halkın dilinde sıkça işitir olduk. Bu demek oluyor ki bugüne dek bitmek tükenmek bilmeyen hayıflanmaların asıl nedeni tepelerde halkın değerlerine yabancı, kendilerini devlet gören üst yönetici erkinin yanlış tutumlarının bir sonucu olarak ortaya çıkmış bir hayıflanmadır bu. İşte yöneticilerin kendilerini halkın hadimi görmek varken tam aksine halkla olan ilişkilerinde koyun güder bir tavır sergilemişlerdir, Halkta hele bilhassa tek parti dönemlerinde jandarma dipçiği altında güdülmeye razı bir tutum sergilemiştir maalesef. Oysa tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi sivil inisiyatif refleksini ortaya koyup çoğulcu anlayışı egemen kılma mücadelesi de verebilmeliydik. Düşünsenize tek parti döneminin jandarma dipçiği ile özdeşleşmiş baskıcı uygulamalarına son vermek adına “Yeter artık söz Milletindir” duygu seliyle iktidara gelen Adnan Menderes ve bakanlarının idamına sessiz kalmışız da.
Elbette ki hepimiz insanız, beşer olmamız hasebiyle her an dengemiz şaşabiliyor. Ama bu demek değildir ki denge ayarımız şaştığı noktada irademizi bir takım güçlere ilelebet teslim edelim. O yıllarda yeri geldiğinde kendi aramızda hararetli tartışmalara girdiğimizde maşallah hiçte mangalda kül bırakmayıp her konuda ahkâm kesebiliyorduk, ama söz konusu devletin içine yerleşmiş halktan kopuk bir kısım rozetleri cüsselerinden büyük adamlar başımıza idareci kesildiklerinde durum vaziyeti sessiz geçiştirmekte idik. Nitekim bu tip tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyen idareciler gözümüzün içine baka baka nimeti kendilerine ayırmışlar, külfeti ise halkın omuzlarına........
© Enpolitik
visit website