BİR BÜYÜK MEDENİYETLE BULUŞMAK
Teknolojik gelişmeler eşliğinde dünya adeta küçük bir köye dönüşmüştür. Şüphesiz teknolojinin bu noktaya gelmesinde insanlık büyük bir uğraşı vermiştir. Belli ki insanlık önce kültürle yüzleşiyor, sonra kültürün olgunlaşmasıyla da medeniyet olunuyor. Kelimenin tam anlamıyla kültür belli bir kıvama ulaştığında ancak medeniyet gerçekleşebiliyor.
Anlaşılan tabiatı işleyerek kültüre ulaşan insanoğlu, sadece bununla kalmayıp kendisini bir anda medeniyet hamlesi içerisinde bulabiliyor. Şu da bir gerçek; medeniyetlerin oluşumu sadece bir milletin değerleriyle yükselmiyor, birçok milletin birbirlerinden aldıkları kültür alışverişlerin neticesi olarak ortaya koyduğu ortak değerlerin yoğrulmasıyla da vücut buluyor. Zaten tek tip medeniyet oluşumu eşyanın tabiatına aykırıdır. Dolayısıyla kültür alışverişlerini hafife almamak gerekir. Unutmayalım ki Osmanlı, Roma ve Bizans'tan sonra İslam’la buluşmanın neticesi olarak kendinden önce devr aldığı değerleri İslam’ın potasında yoğuran üçüncü Roma medeniyetidir. Bakınız Allah Teâlâ; “İnsanların bir erkekle bir dişiden yaratıldığını daha sonra birbirleriyle tanışıp münasebetler kursunlar diye kabilelere (şubelere) ayırdık ” beyanıyla bir anlamda kültür tanışıklığının medeniyet hamlesine kapı aralayacağının ilk işaretini veriyor.
Elbette ki insanlığın iç içe daireler halinde evrilmesi birbirini inkâr veya düşman ilan etmek manasına değil, birbirlerinin tecrübelerinden yararlanıp medeniyet olmak içindir. Her ne kadar Batı ve Doğu ayırımı yapsak bile aslında her iki kutup beynin iki yarım küresi gibidirler. Batı’da daha çok mekanizm ağırlıkta obje bir değer, Doğu da ise maneviyat baskın soyut bir değerdir. İnsanlığın geldiği noktada bir an bu iki baskın unsurun bir araya getirildiğini düşünün, hiç şüphe yoktur ki ikisinin bileşiminden büyük bir aksiyon doğacağı muhakkak. Ki, bunun insanlığa getiri katkı payı çok büyük olacaktır. Dahası ruh ve bedenin kaynaşması bir durum ortaya çıkacaktır.
Nasıl ki İslamiyet’in bir güneş misali doğmasıyla birlikte çöl insanı hayat bulup bedevi hayattan medeniyete geçiş yapmışsa, pekâlâ bugünde batının tekniği doğunun sevgisi bir araya geldiğinde erdemli bir medeniyetin doğması pekâlâ mümkün. Görüyorsunuz maddeci Batının maneviyattan yoksun medeniyet hamlesine girişmesi kan, gözyaşı ve sosyal huzursuzluk doğurmuştur. Şuan dünyanın dörtte üçü uygarlık kılıfı altında kirletilmiştir. İşte bu noktada doğunun sevgi hamuruna ihtiyaç vardır. Tabii doğunun da teknolojik donanıma ihtiyacı var. Her ne kadar Müminler “İlim Müslümanın yitik malıdır, onu nerede bulursanız alın” ilahi hükmün bilincinde olsalar da bu noktada maalesef bugün olmuş halen teknolojik bir hamle başlatmış değillerdir. Gerçekten de ilim yitik malımızdır. Üstelik tarihi süreçte bir zamanlar medeniyet nedir, ilim nedir tüm insanlığa öğretmişiz de, ama gel gör ki şimdilerde ise o ilimden artık eser yoktur, kayıp durumdayız. Zaten Batı dünyası bugün gelinen noktada teknolojinin keyfini çıkarıyorsa bunu büyük ölçüde İslam medeniyetine borçludur. Yani İslam medeniyetinden aldığı aşılar sayesinde bugünkü konuma gelmişlerdir. Ancak bu demek değildir ki doğu yeniden medeniyet olamaz. Biz biliyoruz ki Allah nurunu tamamlayacaktır. Zira Allah vaadinde hulf etmez.
Peki, Batı medeniyeti bizim yitik malımız derken, acaba batı bu gerçeğin farkında mı? Elbette ki bunu görmezden gelip inkâr edenler olduğu gibi hakkı teslim edenlerde var. Anlaşılan o ki hiçbir medeniyet kendinden önceki medeniyetten aşı almadan filizlenemiyor. Madem öyle, Batı neden bu denli İslam âlemine ön yargılı bir tutum sergiliyor, doğrusu bu durumu anlamış değiliz. Hadi bundan vazgeçtik diyelim, peki geçmişte kendi içinde bile medeniyet oluşumu için çırpınan insanlara karşı ön yargılı davranıp onları engizisyona mahkûm etmelerine ne demeli. Nitekim Sokrates ve Galile bunun en........
© Enpolitik
visit website