Milli iradecilikten milli kayyımcılığa
“Merkez-çevre” şeklinde bir kavramsallaştırma var. Bu teoriye göre, merkez yani yönetici kesim, çevre yani toplumun tutum, tavır, davranış, siyasi yönelim, düşünce ve hatta yaşam tarzına müdahale etme, onu şekillendirme tasarrufun elinde bulundurur.
Merkez-çevre teorisini Türkiye’ye uygularsak, yaklaşık olarak 2000’lerin sonuna kadar Türkiye’de laik, seküler, devletçi, ulusalcı, otoriter yönelimleri olan siyasi yöneticilerin, devlet kurumlarının, medyanın, patronların ve yer yer ordunun merkezde olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle o dönem için daha demokrat, belki İslamcı, muhafazakar AK Parti’nin 2002’de tek başına iktidara gelmesi onu birden merkez yapamadı. Çünkü Türkiye’de ordu, siyaset, devlet kurumları, medya, ekonomi Kemalizm etkisi altındaydı ve tek başına iktidar olmanız sizi doğrudan merkeze/yönetici konuma taşıyamazdı ve taşıyamadı da. Zaten bu nedenle AK Parti ancak 2010’lar ve sonrasında ekonomi, medya, devlet kurumu ve benzeri alanlara hakim olunca merkez pozisyonuna gelebildi. Bu minvalde bugün bile tartıştığımız dindar-laik gerilimi altında yatan mesele de dindar-laik gerilimi değil aslında merkezde kimin olacağıyla ilgiliyi ve hala ilgili…
Ve nihayetinde bazılarımızın korktuğu başına geldi ve çevre, merkeze doğru kaydı. Bu çevreden merkeze kayış sırasında ise sloganik ifade ile AK Parti, AKP oldu. Yani artık karşımızda demokrat, Çözüm Süreci başlatan, milli iradeyi her şeyin önüne koyan, gücünü halktan alan, İslamcı bir parti yoktu. Devletçi, milliyetçi, otoriter ve milli iradeyi “devletin bekası” için kenara itebilen merkez bir AK Parti vardı.
Şimdilerde AK Parti’yi eleştiren “eski AK Partililere” savruldun falan deniliyor ya… Aslında savrulan kim siz karar verin; artık karşınızda bir lokma bir hırka diyen bir yapı yok, uzun süredir ekonomik zenginleşmenin imkanlarından faydalanan ancak emekliye zam yapmayan bir parti var. Daha önce hem medya hem patronlar tarafından mobbing’e, sansüre uğrayan değil bizzat bunları uygulayan bir kesim var. Evet; hac, umre, başörtüsü, cami açma… gibi dini göstergeler mevcut ancak Diyanet’in kendisine ayrılan büyük bütçeye rağmen Cuma hutbelerinde siyasetin amaçları ile örtüşen meselelere öncelik vermekten halkın reel dertlerine vakit ayırmaya vakti yok…
Şimdilerde merkezi AK Parti’ye kaptıran, çevrede........
© Elips Haber
visit website