Kukla tiyatrosu
Kuklalar, binlerce yıldır animasyon sanatının en önemli aktörleriydi. Önümüzde hayali bir drama oynayan kuklaların, duvarlara düşen gölgelerini izliyorduk. Duvarlara düşen gölgeler, bazen çok derin felsefi düşüncelerin de başlangıç noktası olmuştur. Sonuçta, Platon'un mağara benzetmesi için gölge oyununun dünyasından ilham aldığı besbelli.
İki yüzyıldan daha uzun bir süre önce, Heinrich von Kleist, kukla sanatını insan özgürlüğü ve insanların makineler arasındaki farkı üzerine düşündüren "Über das Marionettentheater" isimli eserini yazdı. Kleist, eserini 1810’da yazmış olmasına rağmen, başka vizyonerlerinkine benzer şekilde, kendi zamanının çok ötesine uzanmış. Eserini, bugünün dünyasında popüler olan insan, makine ve yapay zeka arasındaki ilişkiler veya irade özgürlüğü konularını ele alan bir öykü olarak da görmek mümkün.
Kleist'in kısa öyküsü, kukla gösterisine katılan Herr C adında ünlü bir dansçı/koreografla karşılaşan bir adamın hikâyesidir. Konuşmalarının bir noktasında, Bay C "zekânın bu son izinin sonunda kuklalardan silinebileceğine, böylece danslarının tamamen mekanik dünyaya geçebileceğine ve bir çubuk aracılığıyla çalıştırılabileceğine" inandığını belirtir. Kuklaların insan dansçılarından daha başarılı olacağına inanır. Yapaylığın ve mekanik otomatizmin onların en büyük erdemleri olduğunu düşünür. Burada Kleist, bir zanaatkar tarafından bazı spesifikasyonlara göre yapılan bir makinenin insandan daha iyi olabileceği ihtimalinin yanı sıra, mekanik parçalara sahip insanın biyolojik insanlardan daha üstün olabileceği olasılığını da ortaya koyuyor.
Bu öyküden esinlenerek şu sorular da insanın aklına geliyor. “İnsanlar otonom makinelerin ve yapay zekanın kuklası olma riski var mı? “Belki de farkında olmadan kuklacılığın modern versiyonunun altın çağına mı giriyoruz?”
Piyasalarda da uzun zamandır tamamen mekanik sistemler ve kendi yatırım kararlarını kendi veren insanlardan hangisinin üstün olduğu konusu her daim gündem olmuştur. Jack Schwager’inkiler dâhil birçok yatırım kitabında da bu konu ele alınır. Özellikle yapay zekâ çağında bu kıyaslamaların daha da artacağına emin olabiliriz. Peki, hangisi üstün diye soracak olursanız? Naçizane fikrim cevabın sistemin ve yatırımcının kim olduğuna bağlı olarak değişebileceği. Okuduklarımdan ve kendi çıkardığım sonuç ise sistem kullanan ama sürece kendi özgür iradesini de katan yatırımcıların daha başarılı olduğu şeklinde.
Küresel yatırım rejiminin değiştiğini düşünüyoruz. Birkaç haftadır vurguladığımız gibi Kasım ayı başından bu yana geçerli olan “Goldilocks” yerini “Reflasyon” “no landing” yani “iniş yok” ara rejimine bıraktı. Reflasyonun da Goldilocks gibi riskli varlıklar için olumlu olan “risk on” bir rejim olduğunu ama ilkinde enflasyon yükselirken ikincisinde düştüğünü bunun da önemli bir fark olduğunu belirtelim.
Tüm sene için temel senaryomuz, nihai nokta olarak resesyon rejimi olmaya devam ediyor. Bunun küresel likiditedeki potansiyel trend değişikliğiyle birlikte riskten kaçışa yol açabileceğini düşünüyoruz. Fakat daha önce de belirttiğimiz gibi buna yönelik pozisyonlar almak için erken olduğunu düşünmeye devam ediyoruz.
Son gelen veriler "yumuşak mı sert iniş mi" tartışmalarının zirve yaptığı noktada "iniş yapmama" olasılığının da arttığını doğruladı. Bu veriler arasında dünyanın dört bir yanından gelen ilk Şubat ayı PMI ön verileri ve ABD ISM hizmet ödenen fiyat endeksi Ocak’ta 7 puan yükselmesi de var.........
© Ekonomim
visit website