Dijital çağın medyası nasıl olacak? (I)
Bir zamanlar gazeteciler istediklerini yazabileceklerini ve yazdıkları şeyin değişmez doğrular olduğunu düşünürdü. Sonra bunun böyle olmadığını anladılar; önemli kişilerle röportaj yapıp önemli görünmek önemli oldu. Uzunca bir süre ofis içinde çalışan bir dış haberci olarak ve iletişimcilerin arasında mühendislik eğitimi almış bir yabancı olarak, medyadaki bütün değişimleri takip etme fırsatım oldu. Şimdi yazma zamanı.
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Gazetecilik kutsal bir meslek değildir. Basın ya da medya, haber toplama (tedarik), üretim ve dağıtım boyutları olan sıradan bir sınai iştir. Şirketlerin iş modellerinde büyük yeri olan piyasaya sürme zamanı (time to market) ve trend yaratmaya bağlı yüksek fiyatlama avantajlarını göz ardı edip sürümden kazanmaya karar verdiği andan itibaren kendi sonunu hazırlamıştır. Promosyon malzemeleri dağıtarak tiraj yarışına girdiğinde birer pazarlama şirketine dönüşen gazeteler, tabak çanak ve hatta televizyon verdikleri dönemde 1 milyona varan satış rakamlarına ulaşırken iş modellerinin nasıl değiştiğini fark etmediler ve kendilerini apartman kapılarına bırakılan market zinciri broşürlerine çevirdiler. Sonra zamanla tirajı olduğu kadar itibarı da kaybettiler.
Benim basına girmem, askerden döndükten sonra İntermedya Grubu içinde yer alan Global gazetesinin dış haberler servisinde çalışmaya başlayarak oldu. İlgi çekici olduğunu düşündüğüm bir iş modelim vardı. Daha önceki dönemde, Kadıköy Anadolu Lisesi’nde aldığım eğitim sayesinde edindiğim İngilizceyi kullanarak telifli olarak günübirlik gidip çalıştığım yerler olmuştu. Bunun amacı da basında yer almak değil maliyet tasarrufuydu. O yıllarda Türkiye’de özel üniversiteler açılmaya başlamıştı ve bunlar, doğal olarak uluslararası benzerlerinde olduğu gibi ödevler/tezler yazdırma modeliyle insan yetiştiriyorlardı. Ancak bunun hiçbir boyutu tam değildi. Akademisyenler, akademik çalışmaları takip eder ve YÖK’ün müfredatına uygun olarak verecekleri derslerin programlarını hazırlayıp bu dersleri verirlerken güncel olanı takip etmiyorlardı. Bu nedenle, bu dergilerdeki bir makaleyi çevirip ödev diye veren öğrenci o metinle çok iyi notlar alabiliyordu. Ben de bu dergilere para vermek ya da kütüphanelerde dergi bulacağım diye sürünmek yerine, zaten bunları satın alan dış haberler servislerinde yaptığım çeviriden kazanıyor hem de dergilerden fotokopi çekerek maliyetimi düşürüyordum. Rahmetli babamın aldığı daktiloda ödeve dönüşen bu çeviriler, üniversite öğrencilerine not olarak geri dönüyordu.
Bunu yapabilmemi sağlayan, internetin olmamasıydı. Bu nedenle bilginin yayılması için sınırlı olan nüshalardan birinin ya da belirli bir miktarının dağıtılması ve satın alınması gerekiyordu. Kaynağın bu şekilde kıt olması nedeniyle, kaynaktan faydalanan ve kullanan sayısı da sınırlı kalıyordu. Komik ama........
© Ekonomim
visit website