Aydınlanma
Aydınlanma adeta bir mit gibi açıklanmadan ortaya konulabiliyor. Öncesinde Rönesans ve Reform olduğu, sonra insanın nihayet bir şekilde “ışığı” görerek –nura kavuşarak- aydınlandığı gibi bir söylem yaygındır. Aydınlanma, Fransız Devrimi ve Rus Devrimi –ya da meşrebe göre Çin Devrimi de eklenebilir- anlatılarını model olarak gören sol cenahta bir oldu-bitti sayılır. Olmuştur ve önemli olan budur. Hemen ardından da zaten Fransız Devrimi gelmiştir. Bu bakışa göre asıl “aydınlanmacılar” Fransızlardır. Ansiklopedistler bu işin sorumlusudur: Voltaire, d’Alembert, Diderot, Rousseau aydınlatmış, Montesquieu de despotizme karşı üstü örtük eleştirilerde bulunmuştur. Bilim ve teknik de o sırada ilerlemeye başlamış, hatta sanayi devrimi de Fransız Devrimi öncesinde İngiltere’de başlamıştır. Elbette bu tez net biçimde yanlıştır.
Söz konusu Turkish vulgate içinde Marquis de Condorcet genellikle kendisine yer bulamaz. Bu çocukça hikâye nedense hayli yaygın görünüyor. Oysa Aydınlanma daha uzun bir döneme yayılan bir olgu olduğu gibi –Radikal veya Erken Aydınlanma, aynı zamanda bir siyasal kültür kavramıdır. Rakibi olan bir siyasal kültür geleneğiyle karşı karşıya gelişmiş, hatta Nietzsche tarafından bu geleneğin adı da konulmuştur: Gegen-Aufklärung. Fransızca Anti-Lumières aydınlanma karşıtlığıdır ve Counter-Enlightenment da ancak geç bir tarihte, 1950’lerde İngilizceye girmiş oluyor. Contro Illuminismo daha da geç tarihli ve İtalyancaya çevirilerden gelen bir adlandırma. “Aydınlanma karşıtlığı” yerine Karşı-Aydınlanma demek belki daha doğru çünkü bu akım sadece Aydınlanmaya karşı bir reaksiyondan ibaret değil. Tıpkı tam olarak neyi anlattığı belli olmadan serbest vezinde kullanılan “liberalizm” gibi “Aydınlanma” da tam olarak neyi içerdiği ve neyi anlattığı belli olmadan kullanılabiliyor. Bu sadece bir dil sorunu olmayıp, bir siyasal kültür........
© Ekonomim
visit website