'Para mara kazanmadım, onurum var; o da bana yetiyor'
Akatlar Kültür Merkezi’nin salonu hıncahınç doluydu. Merdivenler, hatta sahne bile onun gecesini izlemeye gelenlerle tıka basa dolmuştu. Yine de yer bulamayanlar ayakta kalmış, “Olsun, biz onu dinlemek için böyle beklemeye razıyız” diyerek salondan ayrılmamışlardı. Tarih, 2009’un Şubat ayıydı. Beşiktaş Belediyesi için 13 yıl boyunca hazırladığım “Ustalara Saygı” etkinliklerinin konuğu bu kez O’ydu: Esin Afşar… Aynı zamanda 40. sanat yılı da bu özel gecede kutlanacaktı.
O gece, yalnızca bir sanatçının değil, bir halkın hafızasında yer etmiş bir sesin kutlamasıydı. Yunus Emre, Mevlânâ, Âşık Veysel ve Nâzım Hikmet’in dizelerini bugünün ezgileriyle buluşturan Türk folk müziğinin “Bayan Yoh Yoh”u, müzikle, tiyatroyla, edebiyatla geçen 40 yılından bir kesiti o gece salonu dolduran yüzlerce hayranıyla paylaşmıştı. Esin Afşar, sadece bir sanatçı değil, bir kültür elçisiydi; türküleri sınırlar ötesine taşıyan, Anadolu’nun ruhunu dünyaya tanıtan bir öncü…
Ankara Devlet Konservatuarı Piyano Bölümü’nden mezun olmuş, Maria Callas ve Leyla Gencer’in hocası Madam Hidalgo’dan şan dersleri almıştı. Muhsin Ertuğrul’un genel müdürlüğü döneminde piyanist olarak girdiği Devlet Tiyatroları’nda, onun önerisi ve sınavıyla 12 yıl tiyatro oyunculuğu yapmıştı. Aynı yıllarda sahnelerde İngilizce ve Fransızca şarkılar söylüyor, bir yandan da Ruhi Su, Kerim Afşar ve İlhan Selçuk’un etkisiyle türkülere yöneliyordu. Kendi sözleriyle aktaralım:
“İhsan Sabri Çağlayangil, o dönemin Dışişleri Bakanı, bana ‘diplomatik sanatçı’ unvanını veren kişiydi. Şarkı söylediğimi duyunca sitem etti, çünkü tiyatroyu çok severdi ve beni tiyatrocu olarak benimsemişti. ‘Niye tiyatroyu bıraktın, para için mi yaptın bunu?’ diye sordu. Ben de onu konserime davet ettim. Çok hoşuna gitti ve beni parlamenterlerle Macaristan’a gönderdi. İlk çıkışım öyle oldu, sonra gerisi geldi. Böylece ‘diplomatik sanatçı’ unvanıyla türkülerimizi yabancılara tanıtmak gibi bir görev........
© Ekonomim
