Mücadeleyi Kazanmanın Önemli İki Kuralı
Savaş ve mücadele insan hayatının bir gerçeğidir. İnsan, kendisini kuşatan çevre ve şartların değişik türden olayları karşısında mücadele etmek zorundadır. Aksi halde kaybeder ve yenilginin acısıyla yaşamak zorunda kalır. İslam her ne kadar toplumlar arasındaki sorunların barış yoluyla halledilmesini tavsiye etse de savaş gerçeğini göz ardı etmez. Savaş dışındaki çözümler fayda etmeyince, savaşmanın dışında bir çare kalmamış demektir. Hastalık, ameliyat gerektiren bir derecede ilerlemişse yapılacak başka bir şey yoktur demektir. Ve hastanın canı acısa da sonuç onun hayrına olacaktır. İşte bu durum ayet-i kerime’de şöyle ifade edilmiştir: “Savaş, hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz”. (Bakara, 216)
Bazen kimi cahiller ve özellikle misyonerler, savaşın farziyetini İslam ve Kur’an için bir ayıp ve nakısa olarak görür ve propagandalarında bu konuyu çarpıtarak anlatırlar. İslam’daki savaşın gayesini görmezden gelip bunu sıradan bir işgal, talan vb. dünyevi gayelerin mücadelesi olarak görmek Kur’an’a ve İslam’a iftiradır. Hz. Pir’in(rahmetullahi aleyh) o güzel ifadesiyle “Savaş, delilerin ellerindeki kılıçları alsınlar diye müminlere farz olmuştur.”
Hz. Peygamber(sallallahu aleyhi vesellem), savaş ahlâkının uygulanmasını titizlikle takip etmiş, en ufak bir........
© Doğruhaber
visit website