Mayamız!
Şehrin en merkezi yerinde, müteahhitlerin ve doymak bilmeyen siyasetçilerin hışmına uğramamış, kuşların cıvıl cıvıl özgürce ötüp raks ettiği, içinde 'vazgeçilmeyen insanların da bulunduğu' oyun bittiğinde, şah da, piyon da aynı kutuya girer, sözüyle anlatılan mekândayız.
Eski zamanlarda buranın yakınlarından geçildiğinde, Fatihaların okunup müziğin kısıldığı, korku, hüzün ve huzur gibi pek çok duyguyu hissedip darmadağın bir şekilde çıkmak zorunda kaldığınız, bir gün sizin de misafir olarak değil de ev sahibi olarak geleceğiniz yerdeyiz.
Eski çamlar bardak olmuş misali, köprünün altından çok sular akmış, çok şeyler değişmiş.
İçerideki morgda, yıllarca kanserle boğuşan, 36 yaşlarında gencecik bir adam, toprağın rahmine konulmayı bekliyor. Kenarda yıkılmış, hıçkırarak ağlayan, üzerlerine dağlar kadar keder yüklenen, zaman geçtikçe dahi acılarının hafiflemeyeceğinin farkında olan 8 ya da 9 yaşlarında iki kız çocuğu. Yanı başlarında da şimdiden yaşayan ölüye dönmüş, boşluğa bakan, boşluğunda kendisine baktığı genç bir anne.
Az ötede tarifi yapılamayacak bir acıya bürünüp, gözlerini yere dikmiş iki büklüm olmuş, ihtiyar baba. Gönül ister ki, evlatlar babaları gömsün; ama gönlün istemesiyle olmuyor bu işler.........
© Doğruhaber
visit website