İSRA VE MİRAC
Mirac; yükselmek, tırmanmak ve merdivenle çıkmak gibi manalara gelen Arapça bir kelimedir. “uruc” kökünden müştak(türev) bir kavramdır. Kelimenin ism-i aleti “Mi’rac” kalıbında gelir. Dediğimiz gibi mana olarak, yukarıya çıkma alet veya vasıtası manasına gelen (merdiven dediğimiz) tırmanma aleti demektir.
Mefhum manası: Yüce Allah, Resulüne (s.a.v) bir kısım mucizeleri kendisine göstermek üzere mahiyetini bilmediğimiz makamlara çıkarma hadisesine mirac denir. Mirac hadisesi ilahi bir mucizedir. Mahiyet itibariyle Peygamberlerden sadır olup, beşer takat ve gücünün üstünde meydana gelen olağanüstü hallere mucize denir. Olağan ve beşerin yapabileceği mahiyette olsa ona mucize denilmez. Çünkü mucize insan takatını aciz bıraktığı için kendisine aciz bırakan manasında mucize denilmiştir. Gecenin İsra Gecesi değil de Mirac Gecesi veya Mirac Kandili olarak geçmesi de asıl ayet ve alametlerin en yoğun geçtiği bölüm mirac bölümü olduğu için geceye Mirac Gecesi adı verilmiştir.
Kimi insanların mucize ve keramet istismarcılığı yaptığı bir gerçektir. Bizim bunlara karşı olmamız gerekir. Bu şekil istismarcılık bizi mucize ve keramet inkarına sevk etmemeli. Neticede peygamberler de birer insandırlar. Eğer onların gösterdikleri bir takım insani beceri haller kendilerinden sadır olursa bunlara mucize denilmez. Her peygamberin bir mucizesi vardır. Her peygamberin ilk mucizesi peygamberliğidir. Peygamberin peygamber olarak seçilmesi başlı başına bir mucizedir. Bir insan için kainatın sahibi ile haberleşmesinden daha büyük bir mucize ne olabilir ki?
Bu bağlamda Mirac Gecesinde iki büyük mucize meydana gelmiştir. Birincisi, yüce Allah’ın Peygamberimizi, Mescidi Haram’dan Mescid-i Aksaya götürürken gerçekleşen gece yürüyüşü kısmıdır. Buna gece yolculuğu manasında İsra denilir. İkincisi, yüce Allah’ın Peygamberimizi, Mescidi Aksa’dan Sidretul Münteha’ya yükseltip bir çok mucizeyi kendisine göstermek için onu Arşı A’la’ya aldırmasıdır. İşte bu ikinci kısma Mirac denilir. İsra kelimesi ve dolayısı ile İsra olayının boyutunu Kur’an-ı Kerim ismen zikretmektedir. Miracın Mescid-i Aksa’dan Sidretul Munteha kısmı ise, önce Resul-i Ekrem’in (sav) açıklaması ve bu açıklama sonucu verilen bilgilere itiraz eden müşriklere karşı Kur’an-ı Kerim’in verdiği reddiyelerden öğreniyoruz. Böylelikle netice itbarı ile mirac olayı da Kur’an-ı Kerim’e dayanmaktadır.
Hicretten bir buçuk veya sekiz ay önce ( amcası ve eşinin vefat yılı olan “Senetül- Hüzün”) de meydana gelen mirac hadisesi vuku bulduğu günden, günümüze gelinceye kadar müminlerin imanını ve insanların insaniyetinin en büyük testi olarak tazeliğini korumaktadır. O günün Mekkeli müşrikleri hem İsrayı hem de Miracı inkar etmişlerdi. Onların bu inkarları sonucu Necm/1-18. ayetlerle yüce Rabbimiz Resul-i Ekrem'in hiçbir zaman hayal ve yanlış beyanda bulunmadığını ferman ederek tasdik etmektedir. Bu manada hem İsra ve hem de Mirac hadisesinin vuku bulduğunu Kur’an-ı Kerim bize anlatarak zikretmektedir. Birisini anlatarak, diğerini tasdik ederek bize inanmamız gereken bir akidevi konu olduğunu emretmektedir. Tüm Hadis kaynaklarımız ve İslam alimleri İsra ve Mirac olayının meydana geldiğine dair ittifak etmişlerdir. Hiç bir İslam aliminin bu konuyu inkar ettiği görülmemiştir.
Ancak, İsra ve Mirac Hadisesinin sayısında, olayın meydana geldiği tarih ve geliş biçiminde ve o esnada Resul-i Ekrem (sav)’in gördüğü olaylar hakkında farklı rivayetler bulunmaktadır. Mesela, miracın bedenen mi yoksa ruhen mi vuku bulduğu hakkında bir takım ihtilaflar meydana gelmiştir. Binaenaleyh, sahih kaynaklarımızda o günden bugüne kesintisiz olarak nesilden nesile Kur’an ve sahih rivayetlerle bu olayın varlığı bize kadar nakledilmektedir.
Olayın temel esaslarında hiç bir karışıklık olmamıştır. Ancak usulunda farklı rivayetler olmuştur. Bu çeşit farklılıklar, sadece Mirac ile........
© Doğruhaber
visit website