Kilis notları -2- Kendi vatanında hor kendi vatanında parya!
Kilis'te göçmen kardeşlerimizle yaptığımız röportajımız...
Röportajlar:
Hayırda Yarış Derneği (HAYA DER) Başkanı Sn. Fatma Hanım, (Fatma Yıldız) bizi önce Filistin’den gelmiş mağdur bir kişi ile tanıştırdı.
“Kendi vatanında hor kendi vatanında parya” ifadesinin tipik bir temsilcisi diyeceğim, onu da diyemiyorum. Vaziyeti hiçbir ifadeye sığmayacak kadar kötü durumda idi.
İsrail bombardımanları, suikastları, hiçbir insafa ve kitaba sığmayan kalleşçe saldırıları, Muhammed Bessam Bey’i sakat bırakmış, dizlerini bana gösterdi, gerçekten vücudu bakmaya tahammül edilemeyecek derecede parçalanmış, böğründe derin bir çukur vardı. Bel bölgesinde vücut içe doğru oyulmuştu.
Muhammed Bessam Bey, 14-15 yaşlarındaki oğlu Ali ile birlikte 1 göz odada kalıyor. Oğlu okula gidiyor (Lise) ve babasına bakıyor. Kaldıkları yer çok berbat durumda olduğu için tuvalet ve banyosunu Fatma Hanım yaptırmış.
Gelelim Muhammed Bey’in söylediklerine...
Lübnan'da iç savaş çıktı, Filistinlileri öldürdüler. Esat ve muhalifler Filistinlilere “siz İran'la birliktesiniz” diye saldırdı, öldürdü.
Esat, “siz tekrar topraklarınıza döneceksiniz” diye Suriye'de Filistinlilerin ev almasını yasakladı, bize 70 yıldan beri “evinize döneceksiniz” diyorlar. Çatışmalarda hangi taraf ucu belli değil, Şam’daydık; Şam’ın köylerindeydik Ali'nin (Ali kendisinin oğlu) amcalarının kafasını kesmişler. İran'ın askerleri, Filistinlileri toplayıp öldürüyorlar. Biz Yafalıyız.
Yafa'da Hizbullah’ın füze attığı yerlerde oturuyorduk, Şimdi bizim topraklarımızda Hollanda’dan gelen Yahudiler yaşıyor, Yafa Kırayot.
Şu anda kendileri tek odalı garaj gibi bir odada yaşıyor. Bacaklarından yaralanmış resimlerini çektik, iş yapacak durumu yoktur.
Filistinli Muhammed Bessam Bey’in içler acısı durumunu gördükten sonra Fatma Hanım’ın dernek faaliyetlerine bakmaya sıra geldi.
“Kaç yetime, kaç dul kadına bakıyorsunuz” dedim. Beni dernek kurs merkezine götürdü. “Yaptıklarımızı yerinde kendi gözlerinle gör” dedi:
Kurs merkezine vardık: Önce halı dokum tezgâhlarının olduğu atölyeye girdik.
Tezgâhları Uşak’tan getirmişler, satın almışlar. Suriyeli dul ve yetim hanımlar, elle halı dokuyorlar. Bizim gittiğimiz saatte işe yeni başlamışlardı.
Kadınlara makrame, el örgüsü, tekstil ürünleri üretimi, çanta imalatı gibi işler yaptırdıklarını bunların bazılarını ihtiyaca göre sattıklarını, parasını yetimlere dağıttıklarını anlattı.
Burada çalışan hanımlardan birini bana gösterdiler; Suriye iç savaşında bu hanımı bağlıyorlar. Gözünün önünde 3 çocuğunu bıçakla kesiyorlar. O kadını gördük. Büyük bir üzüntüye kapıldık.
Gene halı dokuyanlardan bir kadın, fabrikaları iş yerleri varmış, Halep’te çok zengin ve itibarlı hayat yaşarken burada halı dokuyor, geçimini sağlamaya çalışıyor. Bir ekmeğe muhtaç durumda kaldığını söylüyor.
“Ne oldum değil ne olacağım” diye düşünmek gerektiğini, hırs ve ihtirasın, kibrin fani hayatta manasızlığını gözlerimizle görüyoruz.
Zübeyde Hanım ve dul ve yetimler için pişirilen G. Antep usulü yemeğin başında ve yemekhaneyi görüyorsunuz.
Son derece temiz bir mutfakta yemek hazırlayan Suriyeli Hanım kardeşimiz.
Çeşitli işleri yapan hanımlar balkonda dinlenirken
Kurs binasının bahçesi ve özenle döşenmiş çiçekler
Derneğin Şark usulü döşenmiş idare odası ve vişne şurubu
Yemek sofrası, her yerin ne kadar temiz ve pırıl pırıl olduğunu görüyorsunuz.
Derneğin Şark Odasında Suriyeli Hanım kardeşlerimizin dertlerini ve sorunlarını dinlerken. Mağdur bir Suriyeli Hanım kardeşimiz.
Diğer odalara baktığımızda salça üretimi, nane kurutma gibi gıda ürünlerini ürettiklerini gördük.
Derneğin yemekhanesini ve mutfağını gezdik, son derece temiz ve hijyenik şartlarda G. Antep’in ünlü yemeklerini yaptıklarını gördük.
Yaptıkları yemeklerden yedik, son derece lezzetli idi, aşçılarına öncelikle teşekkür ediyorum. Yemeklerin hazırlanmasını Suriyeli dul ve yetim hanımlar yapıyordu. Biz orada iken patates soyuyorlardı. Memleketinde bir yakınını kaybetmiş, ağır bombardıman altında dehşet verici patlama seslerini duymuş, ruhen yaralı bu hanımlar, birbirleriyle konuşarak dertleşerek aynı zamanda rehabilite oluyorlardı. Çok kardeşçe çalışıyorlardı.
Birlikte yemek yiyor, namazlarını kılıyorlardı. Fatma Hanım ve kız kardeşi Zübeyde Hanım birlikte kurs merkezini idare ediyorlar, güler yüzlü ve candan tavırlarıyla herkesin sevgi ve hürmetini kazanmış bulunuyorlardı.
Suriyeli yetim hanımlar, bizimle aynı kültürü ve aynı zevkleri paylaştıkları için topluma uyum sağlamışlardı. Ben aynı toprakların insanı olan bu kardeşlerimizin bizden biri olduğunu hatta biz olduğunu yerinde gördüm ve tespit ettim.
Şunu anladım ki Suriye, Anadolu’nun devamıdır. Anadolu kültürünün bir parçasıdır.
Suriyeli çocuklarla şakalaştım. Birlikte resim çektik. “Selfi” yapmayı beceremediğim için kendimi yarım çekmişim. Gül damlası çocukları görüyorsunuz. Bu çocuklar, babalarıyla birlikte çok mutlulardı.
Suriye’den canını kurtarmak için Türkiye’ye gelen kimi dul kimi yetim hanımlarla yaptığımız röportaj:
İç savaştan önce bunların Halep’te tahin fabrikası varmış, simit üretim tesisleri varmış, kocasının deterjan fabrikası varmış, 8 çocuğu var. Bir kızı........
© Dikgazete.com
visit website