menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ramazan Topraklı Prof. Ercümend Kuran’ın vefatının 14. yılı anısına Serasker Hüseyin Avni Paşa -YORUMSUZ-

6 1
18.12.2023

Res. İsmail Ecument Kuran

Haz. Ramazan Topraklı

KURAN, İsmail Ercüment (1920-2009): Tarihçi ve fikir adamı. TDV İA, Müellif: Fatih Yeşil):

İstanbul Üsküdar’da doğdu. Babası topçu subayı Hüseyin Mazlûm Bey’dir. İlk Öğrenimine St. Josef’in İzmir şubesinde başladı, son sınıfta aynı okulun İstanbul Kadıköy’deki şubesine geçerek 1940’ta lisenin fen bilimlerinden mezun oldu.

Ardından İÜ Fen Fak. Fizik Bölümü’ne girdiyse de sosyal bilimlere duyduğu ilgi sebebiyle daha sonra kaydını aynı üniversitenin Ed. Fak. Tarih Bölümü’ne aldırdı. Bu bölümde, doktora tezine danışmanlık yapacak olan Cemal Tukin başta olmak üzere, Mehmet Cavit Baysun, Zeki Velidi Togan, Mükrimin Halil Yinanç, Arif Müfit Mansel, M. Tayyip Gökbilgin gibi tarihçilerin derslerine devam etti.

II. Dünya Savaşı esnasında Türkiye’ye iltica eden Alman bilim adamlarıyla tanışma fırsatı buldu. Mezuniyetinin ardından aynı bölümün Sonçağ Tarihi Kürsüsü’ne asistan olarak girdi.

1953’te Cezayir’in Fransızlar Tarafından İşgali Karşısında Osmanlı Siyaseti (1827-1847) başlıklı teziyle doktorasını tamamladı. 1954-1956 yıllarında gönderildiği Almanya’da Göttingen ve Frieburg üniversitelerinde araştırmalarda bulundu.

Çalışmalarını İngiltere’de sürdürdü. Bernard Lewis’in ve Paul Wittek’in seminerlerine katıldı. 1959’da İstanbul’a döndüğünde Robert Kolej Yüksek Okulu’nda tarih öğretmenliğine başladı.

1962’de Ortadoğu Teknik Üniversitesi Beşerî Bilimler Bölümü’ne tarih doçenti olarak tayin edildi. 1964’te Columbia Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü’nde çalışmalarına devam etti.

1967’de Toronto Üniversitesi İslâmî İncelemeler Bölümü’nün kadrosuna doçent sıfatıyla dâhil edildi. Aynı üniversitece yapılan profesörlük teklifini ülkesinin kendisinden hizmet beklediği gerekçesiyle kabul etmedi.

1970’te Hacettepe Üniversitesi’nin davetiyle tarih profesörü olarak burada göreve başladı. 1971-1973 yıllarında Hacettepe Üniversitesi Sosyal ve İdarî Bilimler Fakültesi dekanlığı yaptı ve fakültede Tarih Bölümü’nü oluşturdu. Aynı üniversitede Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü’nü de kurdu. Enstitü müdürlüğü ve Tarih Bölümü başkanlığı yaptığı sırada, 1982’de Yüksek Öğretim Kurulu’nun yeni uygulamalarıyla bunların üniversitedeki yansımalarına tepkisi yüzünden kendi isteğiyle ertesi yıl emekliye ayrıldı.

Emeklilik süresince bilimsel çalışmalarına devam etti. 2006 yılında Türkiye Bilimler Akademisi bilim hizmet ödülüyle onurlandırıldı. 2 Kasım 2009’da İstanbul’da vefat etti.

Kurduğu bölüm ve enstitünün kadrolarını oluşturmadaki yaklaşımı yanında dünya tarihini bütüncül olarak kucaklamayı amaçlayan yeni bir müfredatın teşkiliyle farklı bir ekolün kurucusu olan E. Kuran, Osmanlı tarihinin o güne kadar üzerinde pek durulmamış yönlerini ele almıştır.

Doktora tezi kendi sahasında ilk ciddi çalışma özelliği taşır. Bu eser daha sonra Arapçaya tercüme edildi (es-Siyâsetü’l-ʿOs̱mâniyye: Ticâhe’l-İḫtilâli’l-Fransî li’l-Cezâʾir, trc. Abdülcelîl Temîmî, Tunus 1970).

Doçentlik tezi olarak hazırladığı Avrupa’da Osmanlı ikamet elçiliklerinin kuruluşuyla ilgili incelemesi de bir başka önemli kitabıdır. Ayrıca pek çok makale ve ansiklopedi maddesi kaleme almıştır.

Bildirileri, yazdığı makale ve maddelerin önemli bir bölümü dört kitap halinde derlendi. Yazılarının en mühim özelliği sade bir Türkçe ile kaleme alınması ve kısa olmasıdır. Kendi özel sohbetlerinde, toplantı veya seminerlerde uzunca konuştuğunu, ama kısa yazdığını ifade eder. Üzerinde Paul Wittek’in büyük etkisi vardır.

Türkiye’nin çağdaşlaşma sürecinin çeşitli yönleri onun çalışmalarının ana eksenini oluşturur. İstanbul Üniversitesi’nde tanıştığı Alman hocaların ve ardından Almanya’da gördüğü stajın etkisiyle tarihî vak‘aları sosyolojik ve ekonomik faktörleri dikkate alarak açıklamaya çalışır. Onun fikir dünyasını şekillendiren en önemli unsurlardan biri de milliyetçilik.

Türkler’in Orta Asya ile bağlantısına önemle işaret eder, fakat kendisini Turancı olarak tanımlamaz. Milliyetin en önemli unsurunu dil olarak görür. Orta öğrenimini yabancı dilde eğitim veren bir kolejde tamamlamış olmasına ve çeşitli Batı dillerini bilmesine rağmen eğitim dilinin mutlaka Türkçe olması gerektiği fikrindedir.

Kalemini ideolojik saplantılara teslim etmeyerek yazılarını sağlam bir metodoloji üzerine inşa etmiştir. Eserlerini daima bir problemi çözmek amacıyla kaleme almış ve özel konularda bile geneli yakalamaya çalışmıştır. Türk Kültürü Araştırmaları Dergisi’nin bir sayısı (XXVII, sy. 1-2) ona armağan edilmiştir (Ankara 1989).

Bu bilgilerin kısa bir özetini Tarihçi Ercüment Kuran kimdir diye Yeni Akit Gazetesi de verir ve şöyle der: Tarihçi Ercüment Kuran, 1963 senesinde Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü asli üyeliğine, 1966 senesinde de Türk Tarih Kurumu şeref üyeliğine seçildi. Yurtiçinde ve yurtdışında birçok bilimsel toplantıya katılarak bildiriler sundu. Çeşitli dergilerde iki yüz civarında makalesi yayımlandı. Eserleri: Cezayir’in Fransız İşgali Karşısında Osmanlı Siyaseti (1957), Avrupa’da Osmanlı İkamet Elçiliklerinin Kuruluşu ve İlk Elçilerin Faaliyetleri (1968), Atatürkçülük Üzerine Denemeler (1981), Türkiye’nin Batılılaşması ve Millî Meseleler (1994), Türkiye’nin Yenileşmesi, Çileli Bir Yolda İlerleyiş (1998), Türk-İslâm Kültürüne Dair (2000).

Doç. Dr. Ercümend Kuran (Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Türk Kültürü, Ağustos 1967, Sayı 58, s.745-747/49-51).

Türk milleti kadar eski olan Türk ordusunun tarihinde XIX. Yüzyılın ilk yarısı bir dönüm noktası sayılır. Gerçekten, Yeniçerilerin tenkilini başaramadığı, Mora isyanını, Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’nın Batı tarzında düzenlenmiş ordusu kısa zamanda bastırınca, Sultan II. Mahmud Yeniçeri ocağını ortadan kaldırmayı kararlaştırdı. Böylece, devletin piyade ve topçu kuvvetlerini teşkil eden Ocak, 1826 yılında kanlı bir şekilde yok edildi.

Osmanlı ordusuna seferde süvari kuvveti sağlayan Tımarlı sipahi teşkilatı da beş yıl sonra, yâni 1831’de, sona erdirildi. Batı tarzında kurulan yeni ordunun subay ihtiyacını karşılamak üzere 1834’te İstanbul’da Mekteb-i Harbiye açıldı. O zamandan beri memleketimize değerli kumandanlardan başka, pek çok devlet, ilim ve sanat adamları yetiştiren bu okuldan ilk mezun olanlar arasında Hüseyin Avni Paşa, icraatı ve şahsiyetiyle dikkat çeker.

Isparta’nın Gelendost kasabasında Ahmed adında fakir bir köylünün oğlu olarak 1820’ye doğru dünyaya gelen Hüseyin Avni Paşa, Harbiye’nin açıldığı yıl okula alınmış ve 1849’da Erkânı Harb Kolağası rütbesiyle oradan mezun olmuştur.

Birkaç yıl aynı okulda öğretmenlik yapan genç kurmay subay, 1853’te başlayan Kırım Harbine katılmış, 1862’de patlak veren Karadağ isyanında da bir tümene kumanda etmiştir.

Hüseyin Avni Paşa ertesi yıl Müşirliğe yükseltilmiş ve çeşitli askerî vazifeleri takiben 1867’de Girid Rumlarının isyanını bastırmaktaki başarısı üzerine 1869 yılı başlarında Serasker tayin olunmuştur. Başkumandanlık ve Harbiye Nâzırlığını birleştiren bu yüksek mevkide o, Sadrâzam Âli Paşa’nın 1871 Eylülünde ölümüne kadar iki buçuk yıl kaldı. Bundan sonra üç defa daha seraskerliğe getirilecek olan H. Avni Paşa, 1874 Şubatından 1875 Nisanına kadar bir yıl müddetle Sadrâzamlık makamında bulunmuştur.

Son seraskerliği esnasında Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesinde, Paşanın Meşrutiyet taraftarlarıyla birlikte çalıştığı bilinir. Bu vakadan 15 gün sonra da, 15 Haz. 1876 gecesi Mithad Paşa’nın Bayezid’deki konağında, Çerkes Hasan adlı bir subay tarafından, muhtemelen şahsî bir kin saikiyle öldürülmüştür.

Hüseyin Avni Paşa, Padişahın tahttan indirilmesinde Yeni Osmanlılarla işbirliği yapmasına rağmen, onlar gibi Meşrutiyet taraftarı değildi. O, devletin kötü idaresinden Abdülaziz’in şahsını mesul tutuyor ve iyi niyet sahibi bir padişahın başa geçmesiyle işlerin düzeleceğine........

© Dikgazete.com


Get it on Google Play