Ramazan Topraklı Peacock’ın bir makalesi üzerine
Har.1: Göller Bölgesi’nin Tarihî Coğrafyası: Eğirdir ve Beyşehir Göllerinin eski halleri ve Tarihî Yollar.
R.1: Eğirdir Gölü ve Yağış Havzası (Mikra Phrygia).
Makalenin amacı, Selçuklu ve Osmanlı tarihi uzmanı A.C.S. Peacock’ın, 2014 yılında Al-Masāq; Journal of the Medieval Mediterranean, 26(3), 267-287’de yayınladığı; “The Selçuk Sultanate of Rūm and the Turkmen of the Byzantine frontier, 1206–1279” adlı makaleyi tenkit.
Göller Bölgesi’ndeki coğrafî değişim ve tarihî yollar bilinmeden; yanlış bir tarihî coğrafyaya göre yazılmış olan makalede Türk-Bizans sınırı dâhil birçok mühim hata vardır.
Açar Kelimeler: Coğrafi Değişim, Kıral Yolu, Roma Askerî Yolu, Lâdik, Alaşehir, Antakya, İznik, Mikra İznik
İlim samimiyettir; ilim samimiyettir; ilim samimiyettir. Kimim için samimiyettir? İlim adamının kendisi için, diğer ilim adamları için ve insanlık için samimiyettir. Samimiyet olmadan ilim olmaz.
Eskişehir-Karacahisar’ı Osman Bey’in fethettiğini iddia eden Kazı Başkanı H. Yılmazyaşar, beni ikna etmek için olsa gerek; Peacock’ın makalesi ile Cem Boz’a ait Sultan Öyüğü adlı 02.07.2020 tarihli doktora tezini gönderdi.
Tez jürisini iyi tanırım; onlar da beni. Hatice Oruç hariç diğer üyeler, Göller Bölgesi’ndeki coğrafî değişim iddiamı asgari on yıldır bilmektedirler.
Tezde her şey var; yok, yok; tam 28 sayfa kaynakça; ama zikredilen coğrafî değişim yok. Cem Boz’a bir şey demem; orada İlhan Erdem var; Refik Turan ve Süleyman Özbek’ler var; ama esas olması gereken yok: samimiyet! –“Cem Bey, Göller Bölgesi’nde bir coğrafi değişimden bahsediliyor; bu neyin nesidir, lütfen bir bakıver!” diye, niçin denilmedi? Yanlış tarihî coğrafya üzerine yapılmış bir doktoranın kime ne faydası olacak?
Doktorasını Cambridge Üniversitesi’nde yapan A.C.S. Peacock’ın da coğrafî değişimden bîhaber olduğu anlaşılmaktadır.
St. Andrews Üniversitesi’nde Ortadoğu ve İslâm Tarihi profesörü olarak çalışan Peacock’ın birçok eseri arasında, Anadolu Selçukluları: Ortaçağ Ortadoğusu’nda Saray ve Toplum (Sara Nur Yıldız ile birlikte, YKY) ve Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu: Yeni Bir Yorum (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) bulunmaktadır.
Eğirdir Gölü, tarihte Eğirdir ve Hoyran olmak üzere iki ayrı göldü ve iki göl arasında büyük, derin ve yaklaşık 15 bm boyunda bir ırmak vardı. Tarihî Anayol (via regia), bu ırmağı iki göl arasındaki Kemer Boğazı’nda, Yenice Köyü Köprüsü’nden geçmekteydi.
Yaklaşık 500 yıl önce iklimin değişmesiyle göl suları yükselmiş; iki göl birleşmiş; iki göl arasındaki ırmak, köprü ve birçok kent göl suları altında kalmış ve tarihin birçok izi silinmiştir. Bu değişim bilinemediği için tarihî coğrafya değiştirilmiş; Kemer Boğazı (Hellespontus) civarındaki birçok isimle birlikte Truva da Çanakkale Boğazı civarına taşınmıştır.
Son yıllarda kurak bir dönem geldi, göl seviyesi 919.00 metreden 914.50 metreye düştü ve göl altından eski kent kalıntıları çıkmaya başladı. Göl seviyesi bir m daha düşecek olursa, Eğirdir Gölü, batimetrik haritaya göre tekrar ikiye ayrılacaktır.
Beyşehir Gölü de, Beyşehir (Trogitis) ve Kıreli (Koralis) olmak üzere iki parçaydı. Göllerdeki coğrafî değişim, Pîrî Reis (1470?-1553) ve Kâtip Çelebi (1609-1657) haritalarında çok rahat görülmektedir.
Bugünkü İznik Gölü’nün uzunluğu 32 km olduğu hâlde, İbn Hordazbih’in (820?-912) 847 yılında yazdığı esere göre 12 mil (18 km) idi ve gölde adalar vardı; hâlbuki bugün için gölde ada yoktur. Anlaşıldığına göre coğrafyadaki değişim umumi idi ve Göller Bölgesi’ne has değildi (bk.Har.1-2-3 ve R.1).
Yıl 2006 idi. 1530 yılına ait Yenice Köyü Köprüsü (Hamid l, Afşar kz.) adlı bir Osmanlı arşiv belgesi, Eğirdir Gölü’ndeki coğrafî değişimi görmeme vesile oldu. Eski Afşar kazasından ve bölge yollarının yapımında çalışmış bir mühendis olmam hasebiyle zikredilen köprüyü merak ettim; Afşar ve Yenice köylerini ziyaretimde köprünün Kemer Boğazı’nda ve göl altında kaldığını öğrendim.
Bir köprü, bir ırmağa ve bir yola işaretti. Yalvaç-Kundanlı’da yapıldığı iddia edilen Miryokefalon harbi, “Kemer Boğazı ve devamındaki yolda yapılmış olabilir” diye düşündüm ve sonunda doğru düşündüğümü gördüm. Bu konuda 2010 yılından beri birçok kitap ve onlarca makale neşrettim.
1. Gölün, Kemer Boğazı güneyine Eğirdir G. (deniz), kuzeyine Hoyran G. (deniz) denilmesi iki ayrı göle işarettir.
2. Pîrî Reis haritasında eski Eğirdir Gölü ve göle kuzeyden karışan bir ırmak görülüyor. Pîrî Reis ve Kâtip Çelebi haritalarındaki Eğirdir Gölü’nün şekli şimdikine hiç benzemez. Şimdiki gölün güney-kuzey uzunluğu; Kemer Boğazı’nın güneyi kısmı (Eğirdir Gölü) 33, kuzey kısmı (Hoyran Gölü) ise 17 km olmak üzere toplam 50 km’dir. Eğirdir Gülü için Kâtip Çelebi 3x4,5 fersah (16x23 km), Arundell ise 4x5 ligue (16x20 km) ebadında der. Bu ölçülere göre, eski Eğirdir Gölü ile Kemer Boğazı arasında 11-12 km kadar kara parçası var demektir. Bu ölçüyü Hoyran Gölü için kıyaslarsak, Kemer Boğazı ile Hoyran Gölü’nün güney kıyısı arasında 3-4 km kara var demektir. Buna göre iki göl arasında 14-16, ortalama 15 km bir mesafe olduğunu tahmin edebiliriz (bk.Har.1 ve 8).
3. Eski Eğirdir Gölü’nün kuzey sınırı, Barla ile Hacılar köyü hattından geçiyor (Aksu-F. Fethi, 2019: 750-54).
4. Manuel, babasının Adana’da ölümü üzerine taç giymek için İstanbul’a dönerken, Side (Eski Antalya), İbradı (Prakana), Beyşehir yoluyla Kemer Boğazı’na; Menderes’in kaynaklarındaki ordugâha geldi. “Orada kayalardan ve dağ eteklerinden sanki onbinlerce ağızdan fışkırır gibi akan ölçülemez miktardaki su çevreye yayılır, önce bir gölde biriktikten sonra derin bir yatak açarak ilerler ve buradan itibaren bir nehir olur” (Kinnamos, 2001: 52, yıl 1143).
Her kafada bir ağız bulunduğuna göre Kinnamos’un “onbinlerce ağız” ifadesi, derin nehrin (Menderes) Kemer Boğazı’ndaki kaynaklarına işarettir ve Miryokefalon, Kemer Boğazı bölgesinin bir diğer adıdır. Bathys Rhyax denilen büyük, derin el-Battal nehri dahi budur ve Kinnamos’un zikrettiği göl de Hoyran Gölü’dür (Wittek, 1999: 2).
5. “İmparator Manuel, Lampe’ye doğru ilerledi ve Menderes nehrinin doğduğu (Yunanca aslında ağzına) yakın bir yerde bulunan zamanla çökmüş bir kaleyi (Sublaion) tekrar inşa etti (Kinnamos, 2001: 213). “Rum kıralı iki şehir (Dorylaion ve Sublaion) kurdu (1175) ve Türk hududuna yürüdü (1176)” (Ebû’l-Ferec, 1950: 421-22). Uluborlu, 1176’da Bizans elindedir. III. Haçlı Seferinde Barborassa’nın kaynaklarından Ansbert’e göre Miryokefalon harbi, Uluborlu’nun şarkı ve Uluborlu’ya iki günlük mesafede vukû bulmuştur. Ramsay ve daha birçok tarihçi bu harbin Uluborlu’nun şarkı ve Kundanlı’da yapıldığını iddia etti. Manuel’in İngiltere kıralına yazdığı mektuba göre harp, Türk topraklarına girer girmez, yâni hudutta yapılmıştır. Bu verilere dayanan tarihçi, Sublaion kalesinin Uluborlu’nun şarkında bulunduğunu söylemekle yetinmiştir (Turan, 1998: 214). Osman Turan’ın bu fikrini devam ettirirsem:
Sublaion, Menderes’in kaynakları/ağzı yakınında bulunduğuna göre, Uluborlu’nun şarkında, Büyük ve Küçük Menderes’ten gayri “ağzı kaynağına yakın bir Menderes/Melis daha var” demektir (Ramsay, 1960: 123, açık.1) ve bu nehir, Eğirdir Gölü’ndeki coğrafi değişime işaret etmektedir. Ağzı kaynağına yakın bu nehrin Seha, Tantalos, İndos, Tanta-endia, Skamandros, Ksantos, Kaystros, Halis (cıαλις), Obrimas, Menderes, Sangarios, Melis, Euros, Ebros, el-Battal, Boğazın Asya Irmağı, Doğu sınırını teşkil eden Büyük Nehir, Megalo Potamos, Bathys Rhyax, Hierus, Hyeronpotamum, Âbrū Mesmâne, Mukaddes Nehir, Siberis, Almyros, Kadmos, Pisidia Antakya yanındaki Irmak ve Tearos (Toros) gibi adlarını tespit edebildim. Rhotren ve Aulokran, bu nehrin kaynaklarıdır.
6. Roma kolonisi Parlais için Barla diyen Kiepert, -Barla, dağlarla göl arasına sıkışmış öyle küçük bir köşe ki, buranın hiç bir tarihte askerî bir kıymeti olamaz. Agustus’un kurduğu Roma kolonileri askerî sebeplerle yerleştirilmiş ve askerî yollarla irtibatları temin edilmişti. Askerî bir yolun, Eğirdir Gölü’nün eğri büğrü dar sahillerinden dolaşmış olması memleketi görmüş olan bir kimse için kabul edilmeyecek derecede gülünç bir fikirdir. Bu kolonilerden maksat Pisidya ile İsaura’daki dağlıların zaptu raptı idi; halbûki Barla’ya yerleştirilen bir koloni dünyadan ayrılmış, tamamiyle faidesiz bir vaziyette kalmağa mahkûmdu” (Ramsay, 1960: 435-436)- şeklindeki şiddetli tenkit üzerine Parlais’i, Beyşehir Gölü’nün güneyine yerleştirdi. Louis Robert ise, bilâhare Parlais’in Barla olduğunu ispat etti (yıl 1948).
Ramsay’ın izahına göre Barla, göl ile dağ arasına sıkışmamıştır; yolu var demektir. Filhakika tarihte Barla ile Gelendost arasında göl yoktur; Anayol (via regia), Kemer Boğazı ve Yenice Derbendi’nden geçmektedir. Barla’nın Larissa, Neutroja, eski Tralleis, Attaleia, Sart, Tripolis (Derebol) vs. gibi daha birçok adı vardır (bk.Har.1).
7. Hendy, N. Khoniates’ten “Mauel’in, geçidin sonu ile göl arasında düzlüklerin uzandığını ima ettiğini” aktarır. Filhakika geçit, Yenice Derbendi (Zybrize Clisura: Taurokomos); geçidin sonu Yenice Sivrisi (Zybrize); göl, eski Eğirdir Gölü; düzlükler ise, içinden iki göl arasındaki ırmağın aktığı; Tzouka Nisterin, Hüseyin (Battal Gâzî) ve Kelbianos gibi adları bulunan Barla önündeki ova veya Paul Wittek’in ikinci bir Filistin dediği Menderes vadisidir.
2013 yılına kadar tarihî Anayol ve Bizans Askerî Yolu bilinmiyor ve yanlış biliniyordu. Tarihçi, coğrafî değişimi bilmediği ve Amorion/Ammûriye kentini yanlış yerleştirdiği için coğrafyacı İbn Hordazbih ile el-İdrîsî’nin (1100-1165) verdikleri Anayol, Bizans Askerî Yolu ve diğer yolları araziye yerleştiremedi. Peutinger Tablo’dan istifade edemedi (Ramsay, 1960: 257 açık.3; 183-84 vd.). Onun için Emevî ve Abbasî ordularının Amorion ve İstanbul yürüyüşleri ile Bizans’ın şark seferlerinde kullandıkları yollar umumiyetle........
© Dikgazete.com
visit website