Yasaklar geçidinde tarih
“Yassah hemşerim!” sözünü ilk duyduğumda önce şaşırdım. Bu sözün romanlarda, öykülerde ve filmlerde geçtiğini zannediyordum. Kurmacanın tatlı bir latifesi sanıyordum. Orhan Kemal’e aşk olsun, diye geçirdim içimden. Ben daha bu ‘yassah’ı atlatıp sindiremeden “Burada soruları ben sorarım!”ın ünlemi de yüzümde şakıdığında, kurgudan gerçeğe dönmem gerektiğini anlayıp mahcup oldum.
Hayatın bir zamanını ‘yassah’larla geçirmiş insanlar olarak geçmişle şimdiki zamanı kıyaslayıp derin nefes alabiliyoruz; neyse ki eski Türkiye’de değiliz ve neyse ki bütün kurumlar demokrasi aşkıyla insan için çalışır vaziyette. Mesela artık Kartalkaya yangınına ilişkin konuşmuyorsak bu bizim unutkanlığımızdan ileri geliyor; değilse bunu konuşmamızı yasaklayan bir madde ya da teamül yok gündemde…
İşte bunları düşünürken eski yazılarımdan birini ısıtıp yaşadığımız ülkenin ve zamanın ne kadar da tuhaf olmadığını anlatmaya çalışacağım tekrarla.
4’üncü Murad ve tütün yasağı üzerine durmayacağım. Şeyhülislam Ahîzâde Hüseyin Efendi tütün içenlerin katlinin vacip olduğunun fetvasını da vermişti ya bu bizim meselemiz değil şimdilik. Her cuma dinlediğimiz garip fetvalar üzerine ne diyelim, hangisine söz yetiştirelim?
Başka bir yerden başlamak başlamak lazım da nereden? Roman vatandaşlarımızdan başlayalım. ‘Çingene’ demek o zaman yasak olmadığı için yazıda ‘çingene’ sözcüğünü kullanacağım. Affola.
Çingenelerin yola çıkıp fesat ve şenaat işlediği düşünülmüş. Ne fena. Ata binmeleri yasaklanmış, 1595 yılı hey gidi.
Önce İstanbul il sınırları içinde sınırlı kalmış olsa da zamanla bütün Rumeli’ye yayılmış bu yasak. Kötülükten kendini ve insanlarını korumak isteyen saray yönetimi, bu fesat işlerine de el atmış ve ata binmesini yasaklamış çingenelerin, lüzum görmeleri halinde eşeğe ya da arabaya binmelerine izin verilmiş ancak… Buna muhalif hareket edecek kimse olursa da siyaset edileceği ilan edilmiş. Ata bindin kelle gitti.
Düşün ki başka insanların içinde ve hamamdasın. Terlik ve peştamal, hamam tası, sabun, lif falan filan işte, başka ne olacak. Devletimiz Müslüman olanla olmayanı hamamda ayırt etmek istemiş, olanla olmayan aynı hamamı kullanıp gusl edeceğine göre bunları ayırt edilmesinde fayda görmüştür. Müslüman olmayanlar hamamda nalın giymekten men edilmiştir.
İyi ama bir Müslüman kişi de hamamda nalın giymek istemeyebilir, nasıl olacak? Üst akıl o zaman da işin içine girmiş ve Müslüman olmayanlara verilecek peştamale bir demir halka takılması münasip görülmüştür. 18’inci yüzyıl başlarında 3’üncü Ahmet döneminin tanınmış veziri Kalaylıkoz Ahmet Paşa nalın ve halkayı yeterli görmemiş ve Müslüman olmayanların peştamaline bir de çıngırak bağlatmıştır.
Bu mevzuyu geçerken bir mim koyalım: Patrona........
© Diken
