İstanbul'un ucuna gidip döndüm, sanki tatile çıktım
Daha önce Tuzla’ya bir nevi tatil için gitmiştik. Şimdi de seyahate çıkmışım gibi bir his var. Tuzla İstanbul merkeze uzak olduğu için değil, ben Tuzla’ya uzak yaşıyorum diyelim. Yoksa, kaç bin yıllık bir yerleşim yeri.
Teknede yaşarken zaman zaman Boğaz’da, Adalar’da demirleyip birkaç gün geçirirdik. Bir keresinde de Tuzla’da (2013 idi sanırım), mendireğin içinde birkaç gün alargada kalıp, etrafı gezmiştik. Öylesine, amaçsız.
Bu kez bir amaç ve hedefle çıktım yola. Buz Bardak’a gideceğim.
Birkaç ay önce hayat arkadaşım İsmihan ve it oğlumuz Pan’la bira molası vermiştik ama yazacak kadar zaman yoktu. Ali Ekber beyle (Akyol, 65) işte o zaman tanışmıştık. Öğleden sonraydı, arka masamızda demleniyordu. Tunceli, Nazimiyeli. Alevi dedesi. Hem de meslekten emekli. Kısa sohbetimizde pek sevmiştim kendisini, rakı masasında buluşmak üzere söz almıştım o zaman.
O gün öğle vakti, müsaitse birkaç kadeh parlatıp, iki muhabbetin belini kıralım diye mesaj attım Ali Ekber beye. Sonra da yola çıktım.
Sirkeci’den bindiğim Marmaray’la bir saat kadar yolum var. Erkenden gidip Tuzla’yı da şöyle bir dolaşırım. Seferleri gece yarısı gibi erken bir saatte bitirmeseler, bayılıyorum toplu taşımaya. Ne trafik derdin var, ne taksici eziyeti.
Tuzla, eskinin sayfiye yeri. Hâlâ izlerini taşıyor. Bahçe içinde evler, çok katlı olmayan apartmanlar, ferah caddeler, sokaklar. Gemi sanayisinin kalbi aynı zamanda.
Balık lokantaları pek meşhur ama çoğu içkisiz. O yüzden ilgi alanıma girmiyor.
Buz Bardak, Cumhuriyet Caddesi’nde karşılıklı, biri iki diğeri üç katlı iki ayrı binada hizmet veriyor. Esas meyhane kısmı diyebileceğim üç katlı bina sahil yoluna cepheli, üst katları deniz manzaralı. Diğer taraftaki iki katlı binada ‘Kesici Çiftliği’ tabelası da var.
Etlerin çoğu mekânın sahibi Yaşar Kesici’nin çiftliğinden geliyormuş. Meze dolabı, dolayısıyla mutfak da bu binada.
Meyhane tarafında bir masaya oturdum. Ali Ekber bey de gelmek üzere. Darıca’da oturuyor ama çok kalamayacakmış. Eşi rahatsız, onu uzun süre yalnız bırakamıyormuş.
Sağ olsun sırf beni görmek için geliyor. 35’lik söyledim, rakıyla aynı anda Ali Ekber bey de geldi. İlk yudumları ‘can cana’ tokuşturarak içtik.
Meze seçme işini bana bıraktı. Çeşit olsun diye yine yarımşar porsiyon istedim. Fasulye pilaki, şakşuka, köpoğlu, patlıcan ezme, pancar, havuç tarator. Zaten 12 çeşit kadardı, yarısını almışım.
Bize Hakan bey (53) bakıyor. Soyadını söyleyince “Karslı mısınız?” dedim, “Sarıkamış’tan” dedi. Soyadlarının coğrafi dağılımı üzerine ihtisas yapmış değilim, bizim Sebati, Türkiye’nin en iyi fotoğrafçılarından........
© Diken
