Bir Linç Kültürü Olarak Futbol ve Medya
Tarih 8 Haziran 1969. Honduras ve El Salvador Milli takımları Meksika’da yapılacak Dünya kupasına katılabilmek için Honduras’ın başkenti Tegucigalpa’da karşı karşıya gelir. El Salvador takımının oyuncuları uykusuzdur. Zira, bir gece önce Honduraslı taraftarlar rakip takımın oyuncularının kaldığı otelin çevresini kuşatıp sabaha kadar gürültü yapmışlardır. O yıllarda oldukça etkili ve olağan kabul edilen bir yöntemdir bu.
Maçın sonucu; Honduras uykusuz El Salvador’u 1-0 yener. Bitiş düdüğüyle birlikte tüm ülke bayram yerine döner. Rövanş için küçük de olsa bir avantaj elde etmişlerdir. Bir hafta sonraki maçı unutmadan sevinme zamanıdır şimdi.
Aynı dakikalarda El Salvador’da ise takımının yenilgisini televizyondan izleyen on sekiz yaşındaki Amelia Bolanias, babasının tabancasını alıp kalbine dayamıştır. Tetiği çeken el tereddüt etmiş midir, bilinmez, ama genç kız anında ölmüştür. Ertesi gün gazeteler “Vatanının yıkılışını görmeye dayanamadı” diye başlıklar atarlar. Cenaze töreni televizyondan naklen yayınlanır. Cenaze alayının başında bayrak taşıyan bir askeri muhafız bölüğü vardır. Bayrağa sarılı tabutun peşinden Başbakan ve Bakanlar başları dik bir şekilde yürürler. Hükümetin ardından El Salvador Milli takımı gelmektedir. Kafalarda tek bir düşünce vardır artık: intikam.
Bir hafta sonra El Salvador’daki maç olağanüstü koşullarda oynanır. Ordu stadı kuşatır. Oyun alanında ellerinde makineli tüfekli askerler vardır. Maçı El Salvador 3-1 alır. Honduras takımının antrenörü belki de hayatında ilk defa bir maçı kaybetmek için dua etmiştir. Zira, galibiyet halinde neler olacağını düşünmek bile istemez. O gün yüzlerce yaralının yanı sıra iki Honduras taraftarı hayatını kaybeder. Birkaç saat sonra iki devlet arasındaki sınır kapatılır. Çok geçmeden de beş gün sürecek ve ancak Latin Amerika devletlerinin müdahalesiyle bitecek olan savaş başlar. Bilânço; 4 bin ölü, 12 binden çok yaralıdır. 50 bin kişi evini ve toprağını yitirir…
Bir oyunun neleri ikame ettiği ve aslında düşünüldüğü kadar da masum olmadığı bu olayla birlikte iyice ayyuka çıkmıştır. Milli ve şoven duyguları çok kısa sürede harekete geçirebilecek olan futbolun siyasetle ilişkisi kaçınılmazdır, zira bu tip kitlesel gösteriler, popülist politikaların çok hızlı bir şekilde tabana yayılmasına imkân vermektedir. Bunun yanında futbolun, sistemle uzlaşmayı sağlayan ve hâkim söylemi yeniden üreten bir kültür endüstrisi enstrümanı olduğu da rahatlıkla söylenebilir.
Halil Umut Meler’in başına gelenler, uzun bir süredir linç kültürünün kendisine akacak denetimsiz bir kanal bulduğu futbol iklimimizin olağan bir hadisesidir. Hiç lafı eğip bükmeden söyleyelim, tribünün galiz küfürler ettiği, yöneticilerin devamlı artan dozda hedef gösterdiği, spor yorumcularının hakaretler ettiği hakeme bir başkanın yumruk atmasında şaşırtıcı bir şey yoktur. Hatta zamanlama konusunda biraz geç kalındığı bile söylenebilir. Zira, hakemler adına basın açıklaması yapan Mete Kalkavan’ın da dediği gibi “Türkiye’de hakkında iftira atılması, küfür edilmesi, temelsiz yalanlar uydurulması serbest olan tek kurum maalesef hakemlik kurumudur.” Bu haklı tespit bugüne has bir olgu da değildir.
19. yüzyılın başlarında İngiltere’de işçi sınıfının sıradan bir eğlencesi olarak başlayan oyun günümüzde artık küresel bir fenomene dönüşmüştür. Başta İngiltere olmak üzere Avrupa’da........
© Daktilo1984
visit website