menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Şeyh Sait İsyanı’nın anatomisi (1)

140 89
20.12.2023

“Bizi yanlış yola sevk eden habisler (kötülükler), bilirsiniz ki çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din kisvesi altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir. (Atatürk, 1923)

Diyarbakır’da bir bulvara “Şeyh Sait” adının verilmesiyle başlayan Şeyh Sait tartışması sürüyor. Ancak tartışma tarihsel bağlamından kopartılarak siyasi zeminde yapılıyor. Peki ama tarihsel gerçek nedir? İşte iki hafta boyunca bu sayfada bu soruya yanıt vereceğim.

Cumhuriyetin ilanından bir süre önce dağılmış olan Kürdistan Teali Cemiyeti’nin önde gelenlerinden Seyit Abdülkadir, Ceyranlı Hüsnan, Cibranlı Halit, Hacı Musa ve eski milletvekillerinden Yusuf Ziya ve ailelerinin katıldığı gizli bir komite kurarak “bağımsız Kürdistan” için çalışmalara başlamıştı. Hınıs’ta oturan Şeyh Sait ve ailesi de Yusuf Ziya’nın aracılığıyla bu örgüte katılmıştı. (Behcet Cemal, Şeyh Sait İsyanı, İstanbul, 1955, s. 13)

Bağımsız Kürdistan mücadelesi için Cibranlı Halit Bey tarafından “Kürt Azadi Örgütü” kurulmuştu. Örgüt, İngiltere’nin Bağdat’taki yüksek komiserliği ile bağlantı içindeydi. Yüksek Komiser Henri Dobbs’un 1924 yılında Londra’ya gönderdiği raporlarda, Doğu Anadolu’da geniş kapsamlı bir Kürt ayaklanmasının çıkabileceği olasılığından söz ediliyordu. Ayrıca örgütün, Kürt Teali Cemiyeti’nin başkanı olan Seyit Abdülkadir aracılığıyla İstanbul’daki İngiliz Büyükelçiliği dragomanı Andrew Ryan ile de ilişkileri vardı. Bu örgütün üyelerinden Yusuf Ziya, Hacı Musa ve Cibranlı Halit beyler ve bazı arkadaşları, 1924’teki Nasturi İsyanı nedeniyle tutuklanıp mahkûm olmuşlardı. Bu sırada Şeyh Sait, tanıklığına gerek duyularak Bitlis Harp Divanı’na çağrılmıştı. Fakat yaşlı ve hasta olduğunu ileri sürerek mahkemeye gitmeyen Şeyh Sait’in ifadesi Hınıs’ta alınmıştı. Bunun üzerine Şeyh Sait, bir taraftan oğlunu İstanbul’a gönderirken diğer taraftan Diyarbakır, Çapakçur, Ergani ve Genç dolaylarında bir ay kadar dolaştıktan sonra 13 Şubat 1925’te isyanı başlatacağı Piran köyüne gelerek kardeşinin evine yerleşmişti.

Plana göre doğuda isyan başlayınca Batı Anadolu’da ve İstanbul’da da hilafetçi ayaklanmalar çıkarılacaktı. Böylece Ankara iki ateş arasında kalacaktı. Bu sırada kaçak halife Vahdettin İstanbul’a getirilecekti. Vahdettin taraftarları karşıdevrim hazırlıklarına çoktan başlamıştı; “Hilafet Komitesi” adlı bir komite, Cumhuriyet’e karşı halkı kışkırtıyordu. Bu komite, Şeyh Sait ve Seyit Abdülkadir ile anlaşmıştı. (Cemal. s. 16)

Milletler Cemiyeti Konseyi’nin yerinde incelemeler yapmakla görevlendirdiği üç kişilik İnceleme Komisyonu’nun Musul’da göreve başladığı 11 Şubat 1925 tarihinden iki gün sonra (13 Şubat 1925’te) Doğu Anadolu’da Şeyh Sait İsyanı çıkacaktır. İsyan, Türkiye’nin Musul konusunda elini zayıflatacaktır.

Şeyh Sait İsyanı, 13 Şubat 1925’te Diyarbakır’ın Eğil bucağına bağlı Piran (Dicle) köyünde saklanan mahkûmları almaya gelen jandarmalara ateş açılmasıyla başladı. Şeyh Sait’in emriyle telefon ve telgraf hatlarını kesen isyancılar, 16 Şubat’ta Dara­hini’yi (Genç) ele geçirerek vali, jandarma komutanı ve diğer görevlileri esir aldılar. Çapakçur (Bingöl), Muş ve Diyarbakır olmak üzere üç cepheden saldıran isyancıların Diyarbakır cephesi komutanlığını Şeyh Sait üstlendi. 21 Şubat’ta Lice, 23 Şubat’ta Çapakçur (Bingöl) ve Palu, 24 Şubat’ta Elazığ isyancıların eline geçti. İsyancılar ele geçirdikleri kentleri yağmaladılar, jandarmayı ve devlet görevlilerini esir aldılar. 7 Mart’ta Şeyh Sait’in emrindeki beş bin silahlı aşiret mensubu üç koldan Diyarbakır’a saldırdı. Ordu Müfettişi Kâzım (Orbay) Paşa, Vali Cemal (Bardakçı) Bey ve Kolordu Komutanı Mürsel........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play