Pers, Farsi, taksi
Paris’te yine tren grevi vardı.
Banliyölerden çalışmak için gelip giden iki buçuk milyon insan; arabalarını kullanmak zorunda kalınca başkente giren çıkan tüm yollar kilitlenmişti.
Başıma gelecekleri bildiğimden taksi rezervasyonunu bir gün önce yaptırdım.
Pencereden baktım, siyah ve Mercedes “parizyen” taksi erken gelip kapının önünde durmuş. Arabadan inen şoför, iki trafik polisine bir şeyler anlatmaya çalışıyor.
Balkona çıkıp Türk usulü: “Geliyorum, geliyorum!” diye bağırdım ve bavulumu yüklenip paldır küldür indim aşağıya. Trafik polisleri beni görünce: “Bu mu?” dediler. Taksi şoförü, hınzır bir gülümsemeyle iki elini yanına açıp omuzlarını silkti. Polisler de güldü. Selamlaştık. Gittiler.
Taksiye yerleşince, bohçacı kadın merakımı yenemeyip sordum: “Hayrola, neler konuşuyordunuz öyle?”
Şoför, sevimli bir adamdı: “Hiç sormayın, beni zor durumda bıraktınız!” dedi.
Meğer yasak yere park etti diye, ceza yazmaya kalkmış polisler. Bizim şoför de “Müşterim çok yaşlı ve tekerlekli sandalyede. Lütfen ceza yazmayın, şimdi iniyor, hemen gideceğim!” demiş. Tam o sırada ben balkondan naralanmışım. Polisler, “Senin müşteri pek yaşlı ve felçli değil galiba!” diye alay etmişler. Şoför pür ciddiyet, “Yok” demiş. “O bizim müşteriyi indirecek olan hizmetli.” Tam o sırada bavulumu çeke çeke ben sökün etmişim. Şoför, “Nazik adamlardı doğrusu, yalanımı cezalandırmadılar!” diye güldü.
Havaalanına doğru koyu bir sohbet........
© Cumhuriyet
visit website