Hiç durmadan kanayan bir yara:
Sessizce oturmuş, gelinliği içinde kaybolmuş küçücük bir kızın fotoğrafına bakıyorum. Küçücük, 13’ünde var yok. Çocuk gözleri korkuyla bakıyor. Az sonra babası yaşında bir adamın koynuna verilecek. Annesi ağlıyor, dışarıda içkinin de etkisiyle coşan erkek sesleri... Kızın küçük kız kardeşi dehşet içinde, çok değil iki üç yıl sonra sıra ona gelecek. Korkuyor.
Fotoğrafa baktıkça şu kocamış dünyamızın “kadın tarihi”nin ne denli eziyet ve acılarla dolu olduğunu bir kez daha düşünüyorum ve yıllar önce izlediğim, günlerce etkisinde kaldığım daha önceleri de hakkında yazdığım bir film yeniden aklıma düşüyor. Yönetmenliğini Siddig Barmak’ın yaptığı Osama adlı film, Taliban yönetiminde çekilen ilk Afgan filmiydi ve anlatılan, yaşanmış bir olaydı. Filmin çekilmesi için İran’ın genç kadın yönetmenleri gönüllü olarak çalışmışlardı.
Hâlâ kanımı donduran sahnelerini tek tek anımsadığım filmde, hepimizin iyi bildiği bir efsanenin sözleri sık sık yineleniyordu: “Çok yoksul bir aile varmış, karınları çok açmış ve bir gün annesi küçük kıza demiş ki: ‘Kızım bu sabah seni gökkuşağının altından geçirmem gerek çünkü gökkuşağının altından geçtiğinde bir erkek olacaksın. Ve yollara düşüp ailene ekmek getirebileceksin.’”
Film “İş istiyoruz!” sloganlarıyla sokaklara dökülen burkalı yüzlerce Afgan kadınının........
© Cumhuriyet
visit website