Öfkeni dindir ve yaz
Günün seyrindeyim günlerdir. Burada yağmurlar yağıyor dur duraksız. En çok portakal ağaçlarını seyretmeyi seviyorum böylesi anlarda. Karşımda Sandras Dağı. Hemen evimizin önünden başlıyor portakal ağaçları. Yıkanıyor yemyeşil yapraklar, turunca kesmiş portakallar. Taş yoldan dupduru yağmur suyu akıp duruyor...
Buranın gecesi de gündüzü gibi güzel.
İshakkuşunun sesini dinlemiştim geçen gün. Çıkıp sese doğru yürümüştüm göğün yıldızlarını seyrederek. Yakınlaştıkça uzaklaşan ses, tıpkı yıldızlar gibiydi bana. Gecenin kılavuzu. Işıltılı bir ses geceyi böler, güllük gülistanlık yapar her bir şeyi.
Burada seheri beklediğim günler de oluyor bazen.
Kirden pastan arınmış bir dünyanın seyrine veriyorum o an kendimi. En çok da sığla ağaçlarının gölgesinden geçmeyi seviyorum. Gövdelerine dokunmayı, kokusunu içime çekmeyi. “Bir insanın yazma/düşünme florası buralardan beslenmeli” diyorum içimden.
Melih Cevdet Anday’ın dizelerini taşıyorum zihnimde seher aydınlığında yürürken:
“Bir ağacın altından geçiyordum
Ne olduysa oldu bir anda
Ayrılıverdim kendi kendimden”
Onun tınısı hiç dinmeyen sözlerine tutunuyorum böylesi gündoğuşlarında. Ötede, Tarık abinin (Tarık Dursun K.) sesi geliyor kulağıma sanki!
“Sakin ol, dokunma! Göl hafif çalkantılı olacak...”
Erdal Öz’ü okuyorum günlerdir. Okumak değil bu, kendisiyle sohbet bana! Onu ne çok özlediğimi anlıyorum.
Defterimde Kuş Sesleri’ni (Can Yayınları, 2023, s. 382) yayına hazırladığı günlerdeki heyecanını unutamıyorum. Onun buruk sevinçler yaşadığı........
© Cumhuriyet
visit website