Füsun Akatlı’yı anarken
Melih Cevdet Anday’ın, “kimi zaman bir sözcükten yola çıkarım/ aç kalmış güzel bir kurttur o” dizeleri yazı ve düşünsellik ilişkisini her zaman gözetir. Böyle bir alana girmek mücadele etmenin de başlangıcı olarak nitelendirilebilir. Oysa bizim ülkemizde genel geçer bir inanış vardır: Yazı ve şiir kaleme almak ilahi bir kudretle sayfalar dolusu yazmakla, esin perisiyle hesaplaşmakla mümkündür. Günlerce yazı eylemine geçmek adına beklenir. İşin düşünselliği geri planda kalınca da anlık sanrılarla yazınsal denemeler ortaya çıkacağı varsayılır. Böylece hiçbir zaman eyleme geçilemeyen, yazı düşüyle harcanan hayatlar karşımıza çıkar.
Marquis de Sade’ın hayatının anlatıldığı, “Düşlerin Efendisi” filminde, yazar olmanın önkoşulu olan yazma eylemine sabırla bağlılık sinema diliyle özetlenir. Sade, yaşamaya mahkûm edildiği hapishanede, elinden kalemi alındıktan sonra, çarşafa kanı ve dışkısıyla, son olarak da bedenine tasarımlarını aktarır. Çılgınca yazma isteğinin, insanı hayrete düşürecek yoğunluktaki emeğin ardında kuşkusuz var olma çabası ve kendini adlandırmaya yönelik sınırsız bir arzu bulunur. Önemli olan bu uçsuz bucaksız çabayı izleğe, düşünselliği geniş bir alana oturtmaktır.
Önceki gün bu ülkenin çok değerli aydınlarından Füsun Akatlı’nın aramızdan ayrılışının on dördüncü yılıydı.........
© Cumhuriyet
visit website