Son çağrı: "828 sefer sayılı uçağın yolcularını bekliyoruz.."
Manifest dizisini böyle izledim.
Günde 4-5 bölüm hatta belki daha bile fazlası. Nerden çıktıysa karşıma bir anda müptelası oldum ve de 2018 yapımı bu diziye ilginç bir biçimde takılıp kaldım. Üstelik bazı bölümlerinde oyunculuk ve senaryo, diziyi izlemekten neredeyse vazgeçirecek kadar amatördü de.. Ama yine de siz deyin merak ben diyeyim insanın başkalarının hikayeleri üzerinden kendine ayna tutma ihtiyacı, bir şekilde her şeye rağmen diziye devam ettim ve sezon finaline gelince de iyi ki dedim, diziyi sonuna kadar izlemişim..
Neden derseniz;
Çünkü dizide, dünyanın sonuna geliş ve de o sondan kurtuluş gibi konular vardı. Ayrıca kişisel yüzleşmeler, ruhun taşıdığı yüklerden arınması, geçmiş ile şimdi arasındaki hizalanmanın yapılması gibi konularsa, işlenme şekli nedeni ile insanın dünya ile bağlantısını yeniden bir düşünmesini sağlıyordu.
Kısacası dizi beni şu sıcak yaz günlerinde bir güzel serinletti..
Bir bardak soğuk limonata içmişim gibi geldi.
Özellikle de dizinin başrollerinden biri olan Mick'in kendi geçmişi ile yüzleştiği bölümde, bir kırmızı balonun ipine bağladığı kağıda kendini artık affedip olduğu haliyle kabul ettiğini yazdığı ve de bu uçan balonu bir apartmanın çatısından bulutlara gönderdiği sahne çok güzeldi. İnsana bazen üzerinde taşıdığı en büyük yükün, kendini bir türlü affedemediği büyük pişmanlıklardan ve de öfkelerden geldiğini hatırlatıyordu. Çok çok daha zor şeyleri çok daha kolay yaparken, dışarıda devleri yere sererken kendi içinde bunu bir türlü başaramamanın ağırlığını gösteriyordu. Fiziki özgürlüğe sahip olan insanların neden ruhen uçamıyor oluşlarını anlatıyordu..
Dizinin ikinci başrolü olan, Mick'in abisi Ben'in en vurucu sahnesi ise bana göre kendine ve........
© CNN Türk
visit website