menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

53 yıldır çektirmeye çalıştığım burjuvalığa geçiş fotoğrafım

62 0
15.09.2024

Geçen Çarşamba günü Venedik’in Lido bölgesindeki otelin kapısına geldiğimde beni tatsız bir sürpriz bekliyordu.

Burası 53 yıldır önünde fotoğraf çektirmek istediğim bir yerdi, kapısının üstünde dev bir zincir ve kilit vardı.

Demir parmaklıkların arkasındaki kısa yola ve sonundaki merdivenlere baktım.

Kafamda 53 yıldır zamanını bekleyen fotoğrafın aynısıydı…

Prof. Aschenbach’ın şapkası ve beyaz takım elbisesi ile o merdivenlerden inişini seyrediyordum.

Sırf bu fotoğraf için onun filmde giydiğine benzer bir şapka bile almıştım.

Ama önce zincirle kapatılmış bu kapının önüne nasıl geldiğimi anlatayım.

4 Haziran 1971 günü Paris’in Saint Michel Meydanı…

Bir sinema salonunun önünde kuyrukta bekliyorum…

O gün aylardır beklediğim film gösterime çıkıyor.

Bu film hayatımda çok önemli yeri olan üç insanı bir araya getiriyor.

Alman yazar Thomas Mann…

İtalyan sinema yönetmeni Luchino Visconti…

Ve İngiliz aktör Dirk Bogard…

İşte o gün Visconti’nin “Venedik’te Ölüm” filmi gösterime giriyor.

Bilet için sırada beklerken bu üç isme bir dördüncüsü daha ekleniyor.

Yan taraftaki plakçıdan harika bir müzik sesi geliyor.

Arkamdaki genç öğrenciye “Yerimi koruyabilir misin” deyip plakçıya giriyorum ve çalan müziğin ne olduğunu soruyorum.

Mahler’in “Ölmüş Çocuklar Şarkısı” adlı parçasıymış.

Dame Janet Baker söylüyormuş.

Arya denilen müzik o gün o an hayatıma girdi.

Biraz sonra film başladığında bu defa Mahler filmin dördüncü ismi olarak kafama kazınıyor.

İlk sahnede romanın kahramanı Alman profesör bir voporettonun içinde Louis Vuitton tarzı valizlerin arasında Venedik’e girerken fonda Mahler’in Beşinci Senfonisinin Adaggieto bölüm çalıyor.

Böyle bir film, böyle bir müzik ve böyle bir sahne…

O gün hayatımda çok önemli bir şey değişti…

İzmir’in Kahramanlar Mahallesi'nde bir matbaa işçisinin çocuğu olarak doğmuştum.

Bir burjuva olarak ölecektim…

Yani Türkiye’de önüne gelen herkese “dönek” etiketini yapıştıranlardan biri bir gün bana “Ne zaman dönek oldun” diye sorarsa, onun anlayacağı dilden “Ben 4 Haziran 1971 günü dönek oldum” diyebilirim…

Venedik’te Ölüm filmi Thomas Mann’ın aynı adlı novellasından çekilen bir film.

Bana göre “Tonia Kröger” adlı novellasından da izler taşır.

İlk gençliğimde beni çok etkileyen kitap Albert Camus’nun “Yabancı” romanıydı.

Yirmili yaşlarımda da “Venedik’te Ölüm” romanı ve filmi etkiledi.

Filmin büyük bölümü Orta ve Kuzey Avrupa aristokrasisinin yaz tatillerini geçirmek için geldiği Venedik’teki “Grand Hotel des Bains’de” geçiyor.

O gün sinema salonundan çıkarken kendi kendime ‘Bir gün gidip bu otelde kalacağım, Prof. Aschenbach’ın oturduğu ve öldüğü o şezlonga oturup fotoğraf çektireceğim” demiştim.

Aradan 53 yıl geçti…

Geçen çarşamba günü o otelin zincirlenerek kapatılmış kapısının önüne geldiğimde arkamda işte böyle yarın asırlık küçük bir şahsi tarih vardı.

Grand Hotel des Bains, 1900 yılında inşa edilmiş ve Avrupa’nın eski aristokrasisi ile yeni burjuvazisini ağırlayan aristokratik bir sayfiye oteli…

Thomas Mann, 1911 yılında Venedik’e geldiğinde bu otelde kalmış.

Rus balesinin yaratıcısı Sergei Diagilov, 1929 yılında bu otelde ölmüş.

Otel 2010 yılında bir gayrimenkul şirketi tarafından sakın alınıp kapatıldı.

Buraya lüks rezidanslar yapılacağı açıklandı.

Ancak o günden beri bir nostalji enkazı olarak kapalı duruyor.

Sanki ölümünü bekleyen hayalet bir bina burası şimdi…

Visconti bu filmde oteli inanılmaz bir Rönesans estetiği ile sinematografik bir müzeye çevirdi.

Çarşamba sabahı San Marco meydanından bir tekneye binip Lido bölgesine gittim.

Aradığım otele........

© Bizim TV


Get it on Google Play