menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

"Mükemmel Günler": Sol Kibir Üzerine

18 3
25.06.2024

Harro gömleğini çıkarınca, kadın hala görünür haldeki kamçı izlerinden ve kısmen kabuk bağlamış yaralardan irkiliyor. Harro ona usul usul ve çekine çekine anlatır, bir noktada tutkuyla dolar ve bakışları kadına odaklanırken, parmaklarıyla yaraları okşayarak onu dinleyen Libertas yana yakıla özlediği düşünceleri buluyor, onun şefkatini hisseden Harro da şiddetle ihtiyaç duyduğu şifayı.[1]

Bir film üzerine düşünürken, kendimizi, karakterin bir nevroz türünden (obsesif, histerik, narsisistik vb.) muzdarip olduğunu teşhis etmek ya da filmde sahnelenen örneğin oral, anal, ödipal bazı örüntü ve yapılara işaret etmekle sınırlandırdığımızda, bunun, bu türden bir analizin filmden ziyade söz konusu nevroz türleri ya da ruhsal yapılar hakkında düşünmek/konuşmak anlamına geleceğinden söz ediyorduk. Dolayısıyla, aynı filmi izlediğimiz her seferinde muhtemelen bütünüyle farklı biçimlerde gerçekleşecek olan kendi özgül deneyimimizi, kendimize ilişkin muhtemel içgörü ve keşif olanaklarını ıskalamış olabileceğimizden. Böylece kaçırdığımız şeyin, tam da örneğin kendi oral/anal/ödipal karmaşalarımızla, kendi bilinçdışımızla ilgili meseleler olabileceğinden. Filmin görünürdeki politik/ideolojik “mesajının”, ya da yönetmenin kendi filmine dair söylediklerinin tümüyle ötesinde yer alan bir şeyden söz açmak bu. Bir insanın bilinçdışının, bilincini atlatarak/dolanarak, bilincini kullanmadan başka birinin bilinçdışına tepki vermesi, bilinçdışı düzeyde cereyan eden bir diyalog müthiştir ve düşünce alanımızın olağanüstü genişlemesine vesile olur. İyi filmlerden sonra yaşadığımız sevinç bu yüzdendir büyük ölçüde. Tüm o etki ve sarsıntıların genişlemesi, daha derine işlemesi/nüfuz etmesi, yeni bağlantıların ortaya çıkması, yeni çağrışımların tetiklenmesi ve pişmesi için ihtiyaç duyduğumuz sessizlik ve tefekkür zamanları bu yüzdendir. İç dünyamızda süregiden, ama aynı zamanda iç dünyamızı da usul usul yeniden oluşturan o inşa faaliyetinin/hummalı çalışmanın selameti için gereklidir söz konusu sessizlik molaları.

Anne-çocuk ilişkisi/iletişiminde, çocuğun annenin çeşitli jest, tavır, uzaklık ve yakınlık, fazlalık ve yokluklarına maruz kaldığı söz-öncesi dönem kökensel bilinçdışının oluştuğu dönemdir. Bunların tümü, ötekinin (esas olarak annenin) bilinçdışı tarafından yapılandırılan/biçimlendirilen esrarengiz mesajlardır. Annenin kendisinin de “bilmediği/anlamadığı”, onun için de esrarengiz olan -kendi bilinçdışına aittir çünkü- bu mesajların çocuk tarafından yorumlanamayan, hikayeleştirilemeyen kısımları (yorumun kapsayamadığı artığı/atığı) aynı zamanda benliğinin temel iskeletini oluşturur. “Bildiğimizi bilmediğimiz” ya da “düşünülmeden bilinen” (Bollas) tüm o artık belli belirsiz hatıra ve izlenimler, izler, birden sendelemeler, kapılıp gitmeler, kalakalmalar, ve duygu ve duyumlar halinde vücut bulur. Onlara çevrilerek/tercüme edilerek/yaslanarak canlı kalmayı; tetiklenmeye, etkilenmeye, çağrışımsal bağlar oluşturmaya, dile gelmeye, ifade kanalları bulmaya her an hazır ve açık ruhsal yerler/zeminler, çökelti alanları halinde var olmayı sürdürürler. Hikayeler bu yüzden vardır hayatlarımızda, bitmez tükenmez hikaye arayışı, kelimelerin sonsuz okyanusu. Yine de hiçbir ifadenin, hiçbir hikayenin tam tatmin etmemesi, baki kalan eksiklik hissi hep oradadır işte. Sinemanın büyüleyici etkisinin yerleştiği devasa yarıktır burası. İçimizdeki bastırılmış, dile gelmemiş, gün yüzüne çıkamamış onca şeyle titreşen, yankılanan, kısa devreler oluşturan, her yöne yayılarak genişleyen mekanlar, sesler, renkler, hareketler ve ışıktaki mucizedir bu. Sanki bütün sahneleri kat eden atmosferde, oradaki özgül görme biçiminde, oyuncu ve mekan seçiminde, kıvrımlarda, kesintilerde, sektelerde, sessizlik anlarında, belirsizliklerde, velhasıl kurgunun tamamında da aynı şey vardır: Bastırılmış, dışarıda bırakılmış, çıkış yolları bulmak için kıvranan, inleyen bir şey.

Adam Phillips, ilk psikanalistlerden ve Freud’un yakın dostlarından biri olan Sandor........

© Birikim


Get it on Google Play