“Baba” diye Bir Şey Yoktur Belki de (3)
“Ailenin başı sendin, elebaşı, şef, büyük, erkek, önünde herkesin eğildiği güçlü fallus. Boyunla uyumsuz olsa da. Topallaman daha kısa gösterse de. Sen bir savaş gazisiydin, verdiğin hizmetlerden ötürü Britanya tarafından verilmiş madalyalarla bezeliydi göğsün, sadakatin ve kuşatmadaki cesaretin ve her şey için.”
“Bu görüntüler hala bende saklı. Kilisenin avlusunda beni ağlarken yakalayıp ne olduğunu sormak için gelişin gibi. Beni bir kez daha yakaladığın için sana içten içe lanet okudum. Bir kez daha vaazını dinlemek zorunda kaldım, bunların hepsini yıkıp geçmeliydim, her birini. Beni daha da kızdırmak için gittin onlara hepsini yere serecek kadar güçlü olduğumu söyledin, her birini. Askerce parıldayan gözlerle bana döndüğünde sana arkandan güldüklerini gördüm. Söyler misin, beni ağlarken gördüğünde ne düşündün? Seni hayal kırıklığına mı uğrattım? Yıkıldın mı? Karanlıktan korkmam seni çileden mi çıkarıyordu?”
“Topal değilim senin gibi, ağırlığımı bir bacağımın üzerine vermeye ihtiyacım yok. Derin bir nefes aldım ve hayatımın en güçlü vuruşuyla topa vurdum. Top dosdoğru yanından geçerken bacağın hazır değildi. Ucuz bir toptu, rüzgarda uçan türden. Olabildiğince hızla topun ardından koşuyordun, rüzgar hızlandıkça hızlanıyor, top uzaklaştıkça uzaklaşıyordu; öyle uzaklaşmıştınız ki bir leke gibiydin, yürüyüşündeki aksaklık harici her şey belirsizdi. Seni uzaktan, gelirken gördüm; suçluluk hissiyle titremeye başladım, daha önce hiç başıma gelmemişti. Sana acıdım. Ağlayacak kadar acıdım. Muhtemelen seninle en eski anımız bu. Unutamadığım o Pazar gününde dört yaşından fazla olamam. Şu zavallıya bakın, bir topu getirmekten nasıl da aciz. Hepsi benim hatam, fazla hızlı vurdum. Topallığına aldırmadan zavallı babam benimle top oynuyor, peki ben ne yapıyorum? Vurup dışarı atıyorum. Zavallı babam. O günden sonra sana hep acıyarak baktım, onaltıma girdiğim o gün Upper Savoy sinemasında duyduğum acımayla.”[1]
Konuşan bir varlık olmanın, bir özne olarak ortaya çıkmanın imkanı dilde, dilin düzeninde zuhur etmemize bağlıdır. Dile yaslanarak, dil sayesinde mümkün olan bir süreçtir bu. Dil, benimle ve benim hakkımda konuşan, bana yönelen, eğilen, tutan ötekilerin yapıp ettiklerinde, tavırlarında, yorumlamalarında ete kemiğe bürünen bir........
© Birikim
visit website