Öğrenen Siyaset ve Yerel Seçimler
Türkiye’de son yıllarda siyaseti anlamaya çalışırken sıklıkla aklıma gelen kavramlardan biri “öğrenen örgüt”. Toplum olarak öğrenme kapasitemiz ne kadar güçlü? Topluma liderlik etme iddiası olan ama çoğu durumda toplumun bir yansıma sahası olarak kalan ya da gerisinde duran siyaset kurumunun öğrenme kapasitesi nasıl gelişir? Ya da öğrenen bir siyaset ya da siyasetler inşa edebiliyor muyuz? Daha da önemlisi öğrenmeden kamu yararını merkeze alan, müşterek dertlerimize odaklanan ve müşterek bir gelecek sunan bir siyaset mümkün mü?
İlk zamanlarda şirketler için gündeme gelen “öğrenen örgüt” kavramı zaman içerisinde kâr amacı gütmeyen gönüllü kuruluşlar, kamu kurumları ve toplumsal hareketler için de kullanılmaya başlandı. Bağlamın sürekli değiştiği ve belirsizliğin hâkim olduğu bir ortamda şirketlerin ayakta kalma ve büyüme potansiyelleri bu belirsizliği yönetme, değişime uyum sağlama becerilerine bağlı olarak şekilleniyor. Bu noktada şirketlerin öğrenme kapasitesi stratejik bir dinamiğe dönüşüyor. Bu öğrenme kapasitesi sadece şirket üyelerinin/çalışanlarının öğrenme kapasitesine değil aynı zamanda kurumsal öğrenme kapasitesine işaret ediyor. Tek tek kişilerden öteye bir kolektif öğrenme halinin sürekli kılınması ve gayrişahsi bir yapıya kavuşmasını temsil ediyor.
Şirketlerden kamu kurumlarına, gönüllü kuruluşlara, toplumsal hareketlere yayılan ve “öğrenmeye” odaklanan bu yaklaşımın gündelik hayatımızda da bir karşılığı var. Farklı versiyonları da olan şu sözü muhtemelen çoğumuz duymuşuzdur: “Akıllı insanlar kendi deneyiminden, daha akıllıları ise başkalarının deneyiminden öğrenir.”
Türkiye’de neredeyse her konuda hâkim olan “bize hasçı” haller başkalarının deneyimine, bilgisine verdiğimiz kıymetin sınırlarını hatırlatıyor. Başkalarının deneyimini gerektiği kadar merak etmiyor, öğrenmiyoruz.
Öte yandan kendi deneyimimizden öğrenme potansiyelimiz de çok yüksek sayılmaz. Örneğin, on yıllardır can verdiğimiz, hâlâ can vermeye devam ettiğimiz Kürt meselesine bakalım. Bu konuda toplumun ve siyaset kurumunun öğrenme becerisi ne düzeyde? Kürt Düğümü yazısında tartıştım, mesele düğümden kördüğüme dönüşmüş durumda. Laiklik meselesinde onca yıldan sonra ne kadar mesafe alabildik? Ya da kutuplaşma meselesi… Son yıllarda içine gömüldüğümüz kutuplaşma hali neredeyse verili bir sabite dönüşmüş durumda.
Tüm bu tablo karşısında öğrenen bir siyaset mümkün mü? Onarıcı Siyaset yazısında yaraya yol açan vakalarda sorunu tanıma, sorumluluk alma ve geçmişten farklı bir yol, yeni bir gelecek sunma anlamında kırılmayı, onarıcı siyasetin üç ayağı olarak tanımlamıştım. Bu anlamda onarıcı siyaseti aynı zamanda öğrenen........
© Birikim
visit website